Risale-i Nurlar ve lügat meselesi

www.sorularlasaidnursi.com

Risale-i Nur’daki hakikatleri okuyup anlamak, kabul edip amel etmek nefsimize zor geldiği için hatıralara yöneliyoruz. Hikâye gibi anlatıp dinletiyoruz.

Bir kısmımız da işine geldiği gibi yorumlayarak, anlatılan hatıralardan hüküm çıkarmaya, kendi haklılığımıza delil göstermeye çalışıyoruz.

Maalesef durum bu…

*

Hatıradan hüküm çıkarıp kafası karışan biri soruyor…

Üstad’ın hizmetkârı Hüsnü Bayramoğlu’ndan naklen: “Bir gün Üstadımızın huzuruna, Ankara’dan Atıf Ural’la talebeler geldi. Üstadımızdan gençlerin Risale-i Nur’u iyi anlamaları için sayfa altlarına kelime anlamlarını, lügatlarını yazsak olur mu diye sordular.

Hz. Üstad, “Risale-i Nur, yüksek marifet-i İlâhiye dersi veriyor. Risale-i Nur tahkiki, tefekkürî iman dersleri verdiği için o anda okurken bilemediği kelimeyi öğrenmek için sayfanın altına bakarsa huzuru bozulur, manayı dağıtır, istifade edemez. Feyiz alamaz. Tefekkürî iman derslerinin feyzine ve istifadesine mani olur. Onun için izin vermiyorum” dedi. (Kaynak: Risale Ajans)

Bu kaynak güvenilir mi? Yeni Asya Neşriyat’ın dipnotlu ve lügatli Risalelerinin durumu ne olacak?

*

Biz de diyoruz ki:

Değerli kardeşim,

Risale-i Nurlar bize hakikat dersi verir. Ancak anlatılan hatıralar dinleyerek anlatanların anlayışına ve ondan duyup anlatanlara göre değişiklik arz etmektedir. Anlatanlar kendi hissiyatlarına göre anlayıp anlatmaktadırlar. Bu sebeple anlatılan hatıralar Risale-i Nur hakikatleri ile çelişmediğine, Risale-i Nur’un meslek ve meşrebine uygun olup olmadığına ve anlatanların Risale-i Nur meslek ve meşrebine sadâkatine göre değerlendirilmelidir.

Bu birinci husus…

İkincisi: Bediüzzaman Hazretlerinin hayatında Mehmet Feyzi Efendi’ye lügat hazırlamasını emir buyurmuşlar. O da, “Asa-yı Musa”nın arkasına 600’e yakın kelimeden oluşan bir lügat hazırlayarak Üstada gönderir ve duâsını alır.

Bediüzzaman Emirdağ Lâhikasındaki bir mektupta ondan sitayişle bahseder. (Emirdağ Lâhikası, 386.) İhsan Atasoy “Mehmet Feyzi Efendi” isimli kitabında bu hususa geniş yer verir. (Mehmet Feyzi Efendi, s. 35-383.)

Sayfanın altına bakınca huzur bozuluyor, feyiz kaçıyorsa kitabın arkasına bakınca daha çok bozulmaz mı? Mânâ dağılmaz mı? Ayrı bir lügate baksa Risaleden daha uzaklaşmaz mı? Bu durumda Lügat’e bakmanın yasaklanması lâzım! Bediüzzaman’ın talebelerinden Abdullah Yeğin “Yeni Lügat”ını neden yazdı acaba?

Üçüncüsü: İhsan Atasoy Ağabeylerin hatıralarını toplayıp kitaplaştırmıştır. Hüsnü Bayram Ağabeyin hayat ve hatıralarını toplamış, ama Hüsnü Ağabey, “Ben vefat edince bu kitabı bastırın” dediği için henüz yayınlanmadı. Bir gün Risale-i Nur dersinde bundan bahseden Atasoy yukarıdaki hatırayı anlattı.

Ancak şöyle:

“Üstadım sayfanın yanına bir çizgi çeksek, oraya kelimeleri yazsak veya altına bir çizgi çeksek ve oraya kelimeleri yazsak ne dersin?” deyince Üstadımız, “Olur kardeşim… Ancak lügatle fazla meşguliyetle manayı dağıtmamaya dikkat etmeli” demiştir.

İhsan Atasoy devamla: “Üstadımız buna karşı olsaydı ‘Olur kardeşim’ demez, ‘Olmaz kardeşim’ derdi. Bu sebeple Yeni Asya Neşriyat’ın yaptığı sayfa kenarına kelimeleri koyması doğrudur, güzel bir hizmettir” dedi…

Bu hatıranın İhsan Atasoy tarafından anlatılan şekli budur.

*

Son olarak…

Çeşitli kaygılarla Risale-i Nurlar devlet tekeline alınıp Diyanet’in uhdesine verildiği günlerde Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez başkanlığındaki Risale-i Nur’ları neşreden yayınevleri toplantısına Yeni Asya Neşriyat Koordinatörü Abdullah Eraçıkbaş da katılmıştı.

Bu toplantıda M. Görmez, “Bir akademisyen olarak ben Risale-i Nurların dipnotlu ve lügatçeli olarak basımına taraftarım. Ancak ağabeyler böyle olsun istemiyorlar. Sizler ne diyorsunuz?” diye sorar…

Abdullah Eraçıkbaş da “Efendim onlar böyle diyorlar, ama onların bütün dijital ortamda hazırladıkları ve neşrettikleri Külliyatların hepsinde lügat ve âyetler ile hadislerin açıklaması bulunmaktadır. Buna ne diyeceğiz?” deyince hiçbirinden ses çıkmamıştır.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

25 Yorum

  1. Risale-i Nurun devlet tekeline verilmesinden acizane anladığım meselelerden bir tanesi şudur: Piyasada değişik yayınevlerinin neşrettiği risaleler vardır, ancak en çok beğenilen ve satın alınan tab yeni asyanın tabıydı. Yeni Asya’ya muhalif yayınevi sahipleri bir kısmı bu durumu kabullenemediler, yeni asyayı ekonomik yönden çökertmek istediler 26 sene önce yapılan darbe de bunun içindi. Yoksa, der kenar kavram manaları faydalıydı zararlı değildi. Çok da istifade ediliyordu. Anlattığım, sebeplerden sadece bir tanesidir. Çok daha mühim sebepleri de vardır. Kısacası bir taşla birkaç kuş vurulmak istendi. Buna cemaatlerin içinden bazılarının öncülük etmesi ve aslına uygun basım meselesini ön plana çıkarmaları ise bir kamuflajdı. Son derece iyi planlanmış bir senaryoydu. Ancak Allahın da bir planı vardı, Onların ki tutmayacak inşaallah.

    • Mutlak vekiller varken gerisi boş…gerek olsaydı rahmetli Mustafa Sungur ağabey veya şimdi Hüsnü Bayram ağabey buna izin verirdi…

      • Hüsnü Bayramoğlu ağabey ne diyorsa o geçerli…lami cimi yok sayin Asyaci abiler…Barla Lahikasin 10 Lem’adaki bahsi iyi okuyunuz…Selamlar

  2. Çok, hem de çok istifade ettim. Bu konuyu fazla konuşamıyoruz. Bu bilgileri de birileri çıkıp yazmayınca okuyamıyoruz, kavrayamıyoruz. Belki daha önce kaleme alınmıştır fakat, bize bugün nasip oldu. elinize sağlık.

    • Ya nasıl bir şakasın sen…hem hatiratla amel edilmez diyip hemde atasoyun hatırasını anlatarak fikrine kuvvet vermişsin , alaymı ediyorsun..

  3. Çok teşekkür ederiz. Fevkalade güzel aydınlattınız. Dinde hassas olduğunuz kadar muhâkeme deki vukufiyetinizi de ıspat ettiniz. Kaleminize sağlık.

  4. Allah razı olsun. Kafamda oluşan soruların tam olarak cevabını buldum. Etrafta çok silik sözler dolaşıyor. Maalesef farkında olmadan hissetmeden yeterince sorup soruşturmadan o sözlerin kalbimize girip yerleşmesine ve diğerlerini etkilemesine izin veriyoruz.

  5. 1- dijital ortam kitap okuma programlarını hazırlayan kimseler Üstadımızın varisi değil. Sadece varis ağabeylerimizin tab ettiği risale sayfalarına gore program hazırlayan eşhastır.

    2- diji risale olması ve yanında kütüphane gezdiremeyecek olması sebebi ile bu calislamara öyle yuklenmis.

    3- hem ağabeyleri kál’e almayıp hem de onları gene referans göstermemiz ise bir tezattır.

    4- M.Feyzi ağabey lügatı hazırlar ve ispartaya gönderir Husrev ağabey ise alır kendi içtihadı ile A. Musa ahirine derceder. Üstadımızın haberi olunca geri kaldirtir. O teksirden sonraki tablara bakın neden lügat yok ? Veya niye başka eserlere koyulmamıştır ? İşte ustadimiz bu kitaba lügat eklenmesi meselesine sıcak bakmadığı alenidir.

    Netice : “Risale-i Nurlar bize hakikat dersi verir. Ancak anlatılan hatıralar dinleyerek anlatanların anlayışına ve ondan duyup anlatanlara göre değişiklik arz etmektedir. Anlatanlar kendi hissiyatlarına göre anlayıp anlatmaktadırlar. Bu sebeple anlatılan hatıralar Risale-i Nur hakikatleri ile çelişmediğine, Risale-i Nur’un meslek ve meşrebine uygun olup olmadığına ve anlatanların Risale-i Nur meslek ve meşrebine sadâkatine göre değerlendirilmelidir.”

  6. Değerli kardeşlerim, şahsen artık şu ağabey bunu dedi, bu ağabey bunu dedi gibi rivayetlere inanasım gelmiyor. Onu diyen bunu diyen ağabeyler (bu ağabeylikte derebeylik gibi bir şey olsa gerek) neden diğer ağabeyler hayattayken neden bunları anlatmadılar da, bugün kendilerine cevap verecek kimse kalmayınca anlatıyorlar? Hele bir de Rahmetli Gündüzalp’in yanında bulunanlar… Çalakalem yazıyorlarda yazıyorlar… Hele bir de Yeni Asya düşmanlığı var ki (Kemalistlere bu kadar düşmanlık beslemiyorlar)… Gerisini yazmaya lüzum yok…

    • Bu hadise Hüsnü abinin hadisesi ve kendisi anlatıyor çok rahat anlatımını bulabilirsiniz

  7. Bu yazı tamamen yeni Asya meşrebli bir yazı olmuş fitne çıkmaması icin bu yazıyı lütfen kaldırın Hüsnü bayram abını bedduasını almayın zaten aldınız en son mustafa sungur abinin beddua ettiği feto yu görüyoruz

  8. Aşağıdaki cümlenin toplantıda geçtiği söyleniyor. Cümleler şunlar;

    “Efendim onlar böyle diyorlar, ama onların bütün dijital ortamda hazırladıkları ve neşrettikleri Külliyatların hepsinde lügat ve âyetler ile hadislerin açıklaması bulunmaktadır. Buna ne diyeceğiz?” deyince hiçbirinden ses çıkmamıştır.

    Hiçbiri derken kimler olduğu beliritilmemiş. Hiçbiri deyince sanki Neşriyattan sorumlu Üstad Hazretlerinin varisleri ve Naşirleri abiler oradaymış gibi anlaşılıyor. Ancak durum hiç de öyle değil. Şöyle ki;

    Ben Envar Neşriyat baskı(Üstadın Talebesi ve varisi Ahmet Aytemur(rahmetullahi aleyh)Ağabey) ve İhlas Nur Neşriyat baskı(Üstadın talebesi ve varisi Said Özdemir (rahmetullahi aleyh) Ağabey) Risale-i Nurları okuyorum.

    Hem de Nurları bu Neşriyatların dijital ortamında da dinliyor ve okuyorum.

    İki Neşriyatın baskılarında da ne altında ne sağında ne solunda de sonunda ne dijitalinde ne de dinleme içerğinde lügat yok.

    Demek o toplantıda sözkonusu Neşriyattan ağabeyler yokmuş.

    Dua ile…

    • Lübbü bulamayan kışırla meşgul olur sözü Hayatım boyunca hep yeniasya yı hatırlattı …
      Ya Güzel kardeşim yıllar geçmiş isteyen lügat ile okuyo istemeyende başka yayın evi okuyo şimdi bu gün bunu ortaya atmak fitneden başka ne işe yarıyor Bi bak cahil dost olma … menfaati az zararı ise büyük fitne ateşi yakan bu yazıyı kaldır

  9. Efendim tutturmuşlar “Bediüzzaman Lügatlı Asay-ı Musa’yı tebrik etmiş! Doğru. Ama sonra çıkarttırmış…” Bu ifade tam bir cerbeze ve demogoji… Yahu, çıkartma emirle olur. Var mı yazılı böyle bir emir ve “Lügatle neşretmeyin!” ifadesi? Yok! Risale-i Nurlarda Emirdağ Lahikasında ise “Yazanı tebrik var.!” (Emirdağ, 386.) Peki Bediüzzaman bu ifadeyi çıkartmış mı? “Hayır!” Eee ne diye “Çıkatmış!” deniyor… Peki nasıl oluyor da “Bir abinin 60 sene önce ne kadar aklında kaldı ise bir hatırası Risale-i Nur’daki Bediüzzamanın yazılı ifadesini neshederek hükümsüz kılıyor… Bu nasıl bir mantıktır? Bir başkası da çıkar der ki “Bediüzzaman Risale-i Nurların şu risalesini daha sonra neşretmedi ve neşrini yasakladı!” Ne diyeceğiz itibar edip biz de neşretmeyecek miyiz? Böyle akla ziyan yorumlara akıllı bir insan itibar etmez. Aklı şaşanlarla bizim işimiz olmaz. Selamlar.

  10. Yeni asyacı kardeşlerimiz varislik kelimesinden ne anlıyorlar merak ediyorum açıkçası. Ama anlaşılan şu ki risaleleri yeniasyacı kardeşlerimiz üstadın mutlak varis kabul ettiği abilerden daha iyi anlayıp yorumluyor akılları o abilerden daha iyi çalışıyor risaleleri onlar daha iyi biliyor acippp !!!! Bilmediğimiz konularda en azından şunu becerebilmek lazım o abiye gidip abi siz böyle demişiniz de biz de böyle anladık risaleleri bunun vech i tevfiki nasıl olacak diye sormak . LÜTFEN TEK TARAFLI DEĞİLDE COK YÖNLÜ DUSUNELİM

  11. bu konudaki 2 sayfalık beyanatımı lütfen okuyunuz:

    NUR’LARIN BASIM VE NEŞRİYLE İŞTİGAL EDEN BÜTÜN AĞABEYLERE AÇIK MEKTUP

    RİSÂLE-i NUR’LARDA LUGATÇE OLMASI GÜNÜMÜZDE BİR ZARURETTİR

    Risâlelerin anlaşılması ve ondaki hakikatlerin yaşanması için lugatçeli olarak okunması ve basılması “zaruri” bir “maslahat”tır. Bunu “sadeleştirme” ile kesinlikle karıştırmamak gerekir. Üstadın da Risâlede zikrettiği önemli bir İslâm Hukuku kaidesi şudur: “Zarûretler, mahzûrâtı mübâh kılar” yâni yapılması men’ ve yasak edilmiş bâzı şeyler vardır ki, bunları yapmak, zarûret hâlinde mübâh hükmünde olur; bundan dolayı, yapan cezâlandırılmaz.

    Hangi mazeretle ve mülahazalarla olursa olsun (ağabeyler şöyle diyor, Üstad böyle diyor vesaire vesaire..) çeşitli rivayetler ve kîl ü kâller ile buna karşı çıkmak, bu zarureti görmemek güneşe karşı gözünü kapayıp güneş yoktur demeye benzer. Yok demekle güneş yok olmuyor, problemler çözülmüyor, ihtiyaçlar giderilmiyor. Bu konuda yersiz ve lüzumsuz “taassup” göstermek Risâle-i Nur adına bir fâide sağlamaz… Tam tersi lugatçeli basımlar ferec ve fütuhata sebeptir.

    İslâm adına Risâleler adına bütün Nur Cemaatleri samimi gayretler içindedir; bunda kimsenin bir şüphesi yoktur. Fakat Risâleden bîhaber, küçücük mübtedi bir yavrumuza bir ortaokul talebesine lugatçesiz Risâleyi verip, içinde anlamadığı yüzlerce kelime bulunan bir kitabı okuyup anlamasını, dersler çıkarmasını istemek veya bir yarışma yapacağım, seni bundan imtihan edeceğim demek makul ve mantıklı değildir, adeta muhali talep etmek değil midir?. Bu durum Eğitim bilimine, felsefesine, mantığına, formasyonuna aykırıdır. “Anlaşılmaz bir kitap, muallimsiz olsa; manasız bir kâğıttan ibaret kalır. (11. SÖZ).” O halde yapılması gereken nedir?

    Ya bu eserleri okuyacak her şahsa tek tek veya gruplar halinde bu Risâleler anlatılıp açıklanacak, bir muallim /müdebbir /vakıf verilecek; bu ise zaman, katılımcılara ulaşmak ve imkânlar açısından mümkün değildir, “muhali talep etmek”tir. Ya da en basiti ve makul olanı, muallimin vazifesini deruhte eden okuyucuya açıklayıcı bir kitapçık (yani lugatçe) verilmelidir. Kaldı ki İlahiyat Fakültesi mezununa bile maalesef lugatçe bir ihtiyaç, bir zaruret haline gelmiştir. Dolayısıyla yaşanan kültür ve dil erozyonunu ve günümüz şartlarını, eğitim seviyesini dikkate alarak Risâlelerin yanında mutlaka bir lugatçesi de verilmelidir.

    Bir öğretmen olarak İmam Hatip Ortaokulu’nda basit bir deney yaptım. Anlaşılması en kolay Üstadın hikâyelerle hakikatleri anlattığı, üstelik lugatçeli baskılı olan “Küçük Sözler”i öğrencilerime ödev olarak verdim. Okuyanları ödüllendireceğimi söylememe rağmen, çocuklar anlamıyoruz diyerek ekseriyeti, kısmı âzamı geri verdi. Anlattım, lugate bakmasını söyledim, şimdilik aklın anlamasa da kalbin ve ruhun hissesiz kalmaz, feyiz alırsın (bunun da ne demek olduğunu bilmiyorlar!) vs. vs. dedim. Fakat tv film internet akıllı telefonlar varken, yapmak zorunda olduğu okul ders ve ödevleri, sınavları, denemeleri, etütleri varken veya başka anlayacağı kitaplar okumak varken, bir ortaokul lise talebesi yavrumuza bunu anlatamıyorsunuz, anlamıyor.. Hatta “kitap” okuyan kaç kişi var ki Allah aşkına? Dolayısıyla küçüklüğünde bunu yani “Risâlelerin zorluğunu /anlaşılmamasını” bilinçaltında bir ön kabul – önyargı haline getirirse, büyüdüğünde Risâleleri eline hiç almaz, o önyargısını tepkisini kırmak zorlaşır. İnsanlarımızı Risâleleri okumaya teşvik edecek şeyler yapmamız gerekirken, onlardan çekinmelerini sağlayan ya da çekinmeleri için bir mazeret teşkil eden bu tarz Risâle basımlarını ve uygulamalarını artık terk etmemiz gerekir. Lütfen kendi ayağımıza kurşun sıkmayalım, bugüne kadar çok şükür yüzbinlerce basılan o tarz Risâleler yeterlidir. Eğer lugatçesiz olarak basılmasında ısrar edersek, kitleleri Risâlelerden uzaklaştırmanın vebalini kim taşıyacak? RİSÂLE-i NUR’U GENİŞ KİTLELERE ULAŞTIRMAK VE OKUTMAK, ONU GÜNÜMÜZ İNSANINA ANLATMAK İSTİYORSAK yani böyle bir misyonunuz varsa daha ilerisini yani sadeleştirmeyi söylemiyorum; ama hiç olmazsa lugatçenin somut olarak kitabın hemen altında aynı sayfada olacak şekilde okuyucunun eline verilmesi şarttır.

    Risâle-i Nur’lar kesinlikle anlaşılmadan “teberrüken tilavet olunan” belli bir makam ve ritimde okuna gelen bir evrad veya hizb kitabı /dua kitabı değildir. İsteyenler kendi dar dairelerinde, hususi odalarında istedikleri kadar anlamadan okuyabilirler; fakat bunu düşünen araştıran bir insana anlatamazsınız. Bir yarışma veya bir imtihan veya farklı seviyelerde toplanmış insanlara /kitlelere hitap etmek söz konusuysa, içinde bilinmeyen, sosyal hayatta ve dilde kullanımdan kalkmış yüzlerce kelime bulunan bir kitabın anlaşılması ve anlatılması adına bir verinin /materyalin /bir şeylerin olması gerekir. Dolayısıyla Risâlelerin İslâm’a hizmet adına anlaşılmadan okunmasını, aklı başında olan kimsenin savunmaması gerekir. Tam tersi anlaşılması ve yaşanmasına elden geldiğince gayret ve himmet etmek gerekir; topluma önemli bir değerimiz olarak sunmamız, kabullendirmemiz gerekir.

    Her okuyucunun yanına bunları açıklayan bir abi veya abla koyamayacağımıza göre, Allah rızası için bunların anlaşılmasına hizmet etmenin en pratik yolu olan lugatçeye karşı çıkmayınız; lugatçeli baskı şarttır. Herkesin eline kocaman müstakil bir “Osmanlıca – Türkçe Lugat” kitabı vermek pratik bir çözüm /çare değildir. En pratik ve masrafsız çözüm lugatçeli basmaktır. Zaten kocaman lugati vermek yerine o lugatteki kelimelerin anlamlarını Risâlenin sayfasına yazmakta ne sakınca vardır. Kelimeyi anlamayan kişi zaten o lugat kitabına bakmayacak mı, orayı direkt olarak sayfanın altına yazsak ne olur? Az ve kısa bir zamanda çok ve büyük işler başarmamız gerekir. Dijital bir çağda yaşıyoruz, hayatımızı kolaylaştıran zorlukları basitleştiren teknolojinin bilginin hızla hayatımızda yer aldığı bir zamanda, bizimde daha hızlı adımlarla İslâmî hizmetlerde ilerlememiz lazımdır. Problemin uzun yolla çözümünü terk edip kısa yoldan pratik çözümler üretip, bilgiyi bir an önce hazmederek hedefimize gitmek, aklın fennin dinin maslahatın icaplarındandır.

    Bu lugatçe işinin âlimane, profesyonelce ehil bir komisyon tarafından yapılması, neşredilmesi ve mübtedilere bunlardan okutulması Risâle-i Nur’a en büyük hizmetlerden biri olacaktır diye düşünüyorum. Aslında Nur’ları lugatçeli neşretmek Nur Talebelerinin yapmaları gereken önemli görevleri arasındadır denilebilir. Zira Üstad Hutuvât-ı Sitte’de “Bu durûs-u Kur’âniyenin dairesi içinde olanlar[ın], ..vazifeleri .. yazılan şu Sözler’in şerhleri ve izahlarıdır..” diyerek Nur Talebelerinin bu vazifelerine işaret etmiştir. Ayrıca Üstad 1. Emirdağ Lahikası’nın âhirinde Mehmed Feyzi Ağabeyin Asâ-yı Musa’ya “çok güzelce âlimane” bir “lugatnâme” yazmasını tahsin etmektedir. O Üstadından aldığı bir emir veya işaretle bu işi yapmış olmalıdır veya kendisi düşünüp yazmış olsa bile neticede bunu Üstad hoş karşılamıştır. Bu lugatnâmeli Asâ-yı Musa Üstadın hatırasını devam ettirmek adına diğer kitaplara da teşmil edilerek basılsa, çok büyük umumi hizmetlere ve inkişafa vesile olur diye düşünüyorum.

    Günümüzde yazılan diğer dini kitaplar ile Risâlelerin dili ve anlaşılması aynı değildir. Risâleler Osmanlı Türkçesi ile yazılmıştır. Günümüzde ortaokul talebeleri değil üniversite mezunları bile bir İstiklal Marşı’nı veya Gençliğe Hitabe’yi anlamaktan acizler, maalesef vâkıa budur.. Zaten okuma özürlü bir toplum olduğumuz herkesin malumudur. Öyleyse durumumuzu halimizi görüp mevcut şartları dikkate almalıyız, kendimizi “güncelleme”liyiz. “Belagat muktezâ-yı hâle mutabakattır” deyip muktezâ-yı hâle göre konuşup düşünüp iş yapmalıyız. Risâleleri basıp neşreden ağabeyler, teknik ekip olarak bunları göremeyebilirsiniz. Fakat emin olunuz ki sahada durum budur, okullarımızın öğrencilerimizin seviyesi, hâl-i pürmelâli böyledir. Sahada bizzat çalışan, eksikleri gözlemleyen bir Din Dersi Öğretmeni olarak bunları söylüyorum, teklifimi yetkili kurullarınızda değerlendirip nazar-ı dikkate alırsanız sevinirim.

    Nebiler Sultanı, kendisine isnat edilen bir sözünde “Biz peygamberler topluluğu, daima insanların seviyelerine inmek ve onların anlayabilecekleri şekilde konuşmakla emrolunduk.” (Zebidî, İthaf’us- Sâde, 2/65) Diğer bir beyanında da: “İnsanlara akılları nisbetinde konuşun.” (Ebû Dâvud, Edeb, 20; Münâvî, Feyzü’l- Kadîr, 3/75) buyurmakla, bizlere “tebliğ ve irşâd”da vazgeçilmez bir kaideyi fısıldamaktadır.

    Keşke, bugünkü nesiller Elmalılı Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen, Babanzade Ahmed Naim, Cevdet Paşa gibi âlimlerin kitaplarını ve Risâle-i Nur Külliyatı misillü eşsiz eserleri kültür hazinelerimizi anlayabilselerdi. Keşke yüzlerce yıllık Osmanlı İslâm medeniyet ve kültürünün bâkir ve eşsiz dünyasına giriş kapısı olan dilini bugünkü nesillere anlatabilsek, onları atalarıyla buluşturabilsek, gençlerimiz onları anlayabilseydi. Keşke, bilhassa gençler anlamakta zorlandıkları vakitler lugatlerin yardımına müracaat etseler ve dil zevkimizi duymaya çalışsalardı. Zannediyorum, başlangıçta biraz zorlansalar da, kısa bir süre sonra güzel lisanımızın cazibesine kapılacak, artık çok derin mânâları hissetmenin hazzına varacak ve zamanla sathîlikten kurtularak daha engin mülâhaza ufuklarında dolaşma imkânını yakalayacaklardır.

    Elhâsıl, Risâlelerde geçen “Kellimi’n- nâs alâ kaderi ukûlihim: İnsanların akıl seviyesine göre konuşunuz” düsturuna göre hareket ederek Risâle-i Nur hizmetlerinin daha verimli geçmesi, maksimum fayda azami istifade adına daha külli maslahatların düşünülüp icraatların ona göre düzenlenmesi gerekir diye düşünüyorum. Risâlelerin geniş halk kitlelerine bahusus gençlere ulaştırılması ve tanıtılması adına bu lugatçe hizmeti çok güzel bir vesile olacaktır.
    Saygılarımla … 11/4/2018

    H. ÖMER ÖZSUNAR
    Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmeni Gaziantep ozsunar_27@hotmail.com

  12. Hüsnü abinin nakli şahsi bir bakış açısı değildir bu sebeple demogoji ile cerbeze yapmayın. Deyin ki evet öyle ama niz böyle daha iyi görüyoruz. Merdan deyin bunu. Atasoy un Hüsnü abi kitabına Hüsnü abi izin vermiyor ses kaydını görebilirsiniz youtube. Eğer basarsa Vefaat ettikten sonra gene mahkemeye verilecek Atasoy

  13. Orjinalinde aslı nasıl basılmış ise hakikisi doğrusu odur. Dizinizi kırıp bilmediğiniz kelimeleri öğrenin. Yok sayfa kenarı altı üstü kitap sonu boş işlerle uğraşıyorsunuz. Zaten risalei Nur avam lisanı ile yazılmış. Kendi kendisini en mükemmel şekilde açıklıyor . Türkçe be . Türkçe bilmiyorsanız okuyun bol bol Türeniz gelişir. Elin gavuru müslüman olup gavurca bilmesine rağmen Türkçe okuyup anlıyo bide başka yerlerden konu ile alakalı yerleri bağlıyor. Hayret ediyorum size be. Üstadım halis muhlis süt gibi yazmış Su katıp bozmayın. İsteyen açsın okusun bi zahmet be.iman kazandıran bir esere biraz sayğı duyun.

  14. Fetöcü ihsan atasoy un beyanı bizi bağlamaz.
    Üstadın vekili hayatta ve ona tabi olmamak için her türlü taklayı atmaya çalışıyonuz bırakın bu meczupluğu üstadımız lügatlı basıma karşı o kadar

  15. İşte insan üzerindeki tesiri pek büyük olan böyle bir eseri devamlı olarak teenni ile ve lügatların manalarını öğrenerek dikkatle okuyabilseniz, geceli gündüzlü çalışan birçok Nur talebeleri gibi siz de büyük bir huzur ve saadete kavuşursunuz.
    Nurun İlk Kapısı – 182
    Allah (c.c.)razı olsun.Yazinizdan dolayı sizi tebrik ediyorum. Gaye Risale-i Nur’u anlamak ve anlatmak…

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.


*