Bediüzzaman, Abdülhamid Han ve helâllik meselesi

Sorularla Said Nursi

“Bedîüzzamân Hazretleri ile Abdülhamid Han Hazretleri’nin arasında geçen olaylar ile Bedîüzzamân Hazretleri, Abdülhamid’in torunundan helâllik aldı mı, almadı mı?” mevzuu noktasına kadar ulaşan bilgiler, bizlerin de gündeminde ve takibindeydi. Bizler de yakın ve uzak, tanıdık ve tanıdık olmayan dostlarımıza “Bedîüzzamân ve Şevketli Sultan Abdülhamid Han” başlıklı bir çalışma hazırlamıştık. Bu çalışmamız Yeni Asya Gazetemizin Elif Eki’nde 2.10.2011 tarihinde yayınlanmıştı.1

Dahâ önce de beyan ettiğimiz gibi bizim bu konu hakkındaki düşüncelerimiz şöyledir:

Bediüzzamân Hazretleri Sultan Abdülhamid Han Hazretleri’ni iki cihetten değerlendirmiştir. Birinci ciheti; Abdülhamid Hân mazlûm padişah, şevketli sultan ve şahsen velî bir zattır. Ancak; ‘Din dâhilde menfî tarzda istimâl edilmez. Otuz sene halife olan bir zat, menfî siyâset nâmına istifâde edildi zannıyla şerîata gelen tecavüzü gördünüz’2 diyerek Abdülhamid Han Hazretleri’nin şerîatı istibdâd şeklinde tatbîk etmeye kendini mecbûr bilmesi dolayısıyla içtimâî ve siyâsî kusûr işlediğini söylemeye çalışmıştır. Şimdi burada Bedîüzzamân Hazretleri’nin şu tasnîfi yaptığını görüyoruz. Bir zat şahsen velî olabilir ve çok sâlih de olabilir. Ancak bu, hayatının başka alanlarında kusûrlu olmaz mânâsına gelmez. Bu bakış açısı Risâle-i Nur’un bizlere kazandırdığı ayrı bir metot olsa gerek. Demek ki bir insan şahsen fazîletli olabileceği gibi, o fazîleti onun hiç kusûr işlemeyeceği anlamını da taşımaz. Ya da kusûr işlemesi, o kişinin şahsî fazîletini aşağıya düşürmez.

Bedîüzzamân Hazretleri Sultan Abdülhamid’in şahsını değil, uygulanan metodu ve menfî siyâsetini tenkîd etmiştir. Bu tenkîd müsbet bir tenkîddir ve hak ve hakîkat adına yapılmış bir uyarı niteliğindedir. Çünkü ”Sâik-i tenkit, aşk-ı hak ve arzu-yu tenzih-i hakîkat olmalı. Selef-i Salihînin tenkitleri gibi” 3 tesbiti de Bedîüzzamân Hazretleri’ne aittir. Hem Bedîüzzamân Hazretleri “Tenkidi eğer insaf işletirse, hakîkati rendeçler (parlatır). Eğer gurur istihdam etse, tahrip eder, parçalar” 4 diyerek yapmış olduğu hak ve hakîkat adına, insaflı ve müsbet tenkidin ölçülerini eserlerinde ortaya koymuş, hem de bu prensiplere âzamî dikkat etmiştir.

Öyleyse şöyle diyebiliriz: Sultan Abdülhamid Han, şahsî fazîlet itibârıyla velî bir kişi idi, ancak sosyal hayatta özellikle mecbûriyet durumunda içtimâî ve siyâsî kusûr işlemek zorunda bırakıldı. Bedîüzzamân Hazretleri hiçbir meseleye toptancı bir yaklaşımla bakmamıştır. İnsaf düstûru ve hakperestlik onun vazgeçilmez şer’î ölçüleridir. Bedîüzzamân Hazretleri hata ve kusur kimden gelirse gelsin mutlaka söylemiştir. Böyle bir zât, Sultan Abdülhamid’e karşı hatâ yapmış ve sonra pişman olmuş gibi ithâmlarla suçlanamaz. Böyle iddiâda bulunanlar iddialarını delillendirmek zorundadır. Piyasada çok silik sözler mevcûttur. Mihenge vurmadan alınmamalıdır.

Konunun bir diğer boyutu da şöyle olmalıdır: Her zaman ve zeminde bazı insanları kuşatan ve rahat hareket etmelerini engelleyen, icrâatlarını etkileyen ve sekteye uğratan insanlar çok olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Onun için olaylara tek taraflı ve tek boyutlu bakmamak gerekir. Sultan Abdülhamid Han Hazretleri şerîat adına istibdâd uygulamaya mecbûr bırakılmış ise, elbette ki çevresinde onu kuşatan paşaların ve kişilerin de etkisi azımsanmayacak kadar fazladır.

Bu konu “Risâle Tâlim Forum” 5 sitesine düştüğünde ise bizler mes’eleye yine bigâne kalamamış ve aşağıdaki yorumlarla katılmıştık.

O başlıkta açılan konuya şu yazıları yazmıştık: Bedîüzzamân Hazretleri Abdülhamid Han Hazretleri’ni değerlendirirken hangi ölçülerle değerlendirdiği zaten eserlerinde mavcuttur! Öncelikle konuya bu mes’ele noktasından yaklaşırsak ”Bedîüzzaman, II. Abdülhamîd’in vârislerinden helâllik aldı mı?” ifadesi için “Bedîüzzamân Hazretleri’nin bizzat kendi ifadeleri veya talebelerinin ifadeleri ve şahitliği olmadan bu bir iddia olarak kalır.” demiştik.

Yorumumuza şöyle devam etmiştik: “Bedîüzzamân Hazretleri madem 1960’da helâllik almaya gittiyse o tarihlerde yanında devamlı kalan talebeleri vardı, sanırım iddia edildiği gibi helâllik almaya gittiyse, buna talebeleri şahitlik edecekti ve bir vesîle ile kayıtlara geçecekti.

Ben şahsen yaptığım araştırmalarda Bedîüzzamân Hazretleri’nin helâllik dilenecek bir sözünü bulamadım. Çünkü Bedîüzzamân Hazretleri Abdülhamid Han Hazretleri’ni şahsî ve vazifesi cihetiyle iki noktadan değerlendirmiş, siyasî tatbikatındaki kusurlarını söylerken o kusurların mecburiyet tahtında yapıldığını da ilâve etmiştir. O kusurlarından dolayı da onun şevketli sultan, mazlum padişah ve veli bir zat unvanlarına zarar vermemiştir. Var mı böyle hakperest bir duruş ve adaletli bir bakış ve değerlendirme?

Özellikle ben şunu merak ediyorum. Bedîüzzamân Hazretleri bu kadar ehemmiyetli bir mes’eleden niçin hiç bahsetmiyor. Bütün hayatı aşikâr olan bir zat bu kadar ehemmiyetli bir mevzuyu gizli tutması onun hayat prensiplerine ve hizmet esaslarına muvafık düşüyor mu?

Şeriat nâmına istibdât yapmaya kendini mecbûr bilen ve mecbûriyet tahtında o zayıf istibdatı yapmaya zorlanan bir padişahı yine mizan-ı şerîatla tahlil edip eserlerinde bizlere mükemmel ölçülerle sunan Bedîüzzamân Hazretleri mi hata yapmış?

O zaman eserlerindeki Abdülhamid Han Hazretleri ile ilgili kısımları talebelerine emir buyurarak veya kendisi çıkaramaz mıydı?

Hâlbuki Bedîüzzamân Hazretleri bizim araştırmalarımıza göre Abdülhamid Han Hazretleri’ni incitecek bir kelâm etmemiştir. Etmiş diyenler, işte eserleri ortada çıkarsınlar ortaya koysunlar deriz. Ben âcizane bu mes’elede bir sehiv ya da yanlış anlaşılma olacağı kanaatindeydim ve bu kanaatimi çok muhterem Osman Zengin Ağabeyimiz belgesiyle ortaya koymuştur. (Bkz: Yeni Asya, 13.9.2012) Hatıralar ve nakiller ne kadar sağlıklı nakledildi, işin o tarafını da dikkate almak mecburiyetinde olduğumuzu da hatırdan çıkarmamalıyız.

Bu mes’elede özellikle Osman Zengin Ağabeyden bir bilgi ve belge bekliyorduk. Allah razı olsun ilgili bilgi ve belge geldi. Başından beridir bu konuya ihtiyatlı yaklaşmış ve böyle bir görüşme olmadığı yönündeki kanaatimizi hem izhar etmiştik, hem de yaptığım araştırmalarımda Bedîüzzamân Hazretleri’nin özür dilenecek bir fiil işlemediği inancım kuvvetliydi. Bu hadiseden sonra bakalım ilgili kişiler yaptıkları ithamlar karşısında ne yapacaklar? En azından Üzeyir Şenler Ağabey bu görüşmenin olmadığını ve kendisinin böyle bir görüşme bilgisini kimseye nakletmediğini ortaya koydu. Ağabeyimize bu vesîle ile geçmiş olsun diyor ve Allah’tan acil şifalar diliyoruz.

Dipnotlar:
1- http://www.yeniasya.com.tr/haber-detay2.asp?id=20255
2- Eski Saîd Eserleri (Sünûhat), 2009, s: 498.
3- Eski Said Eserleri (Tuluât)–2009, s:581
4- Hutbe-i Şâmiye–1996, s:147
5- http://www.risaletalim.com/index.php?topic=4727.0

17 Eylül 2012, Pazartesi Yeni Asya Gazetesi

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

20 Yorum

  1. Siz burda Abdülhamit hani iyi ama kusursuz değil demeye calismissiniz peki said nursiyi neden degerlendirmiyosunuz

    • Çünkü onlar efendilerini eleştiremezler reis. Çünkü efendileri onları “Nurcu talebelerim hakkında en çok korktuğum şey aklını karıştırmalarıdır” gibi sözleriyle kendisini eleştiriye kapatmıştır. 🙂

      • aogultegin, burayı bir oku bakalım: “Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima sûret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hatta benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.(Münazarat)”Bunları yazan müellif mi eleştiriye kendisini kapatmış? Dar düşünceler dar görüşler…

        • Üstad daha ne desin, muhterem kardeşim, var mı böyle yaşadığımız çağda kendisini de eleştirmeyi kabuledenler? Varsa söylsin. Bazı kişiler hakkında kendisinin ve yaptıklarının eleştirilmemesi için kanun bile çıkarmışlar…..

        • Tabi tabi…Bu sözler benim değil Allah’ın kelamıdır de, sonra çık benim sözlerimin tamamını kabul etmeyiniz… Komiksiniz arkadaşım. 🙂

      • Bediuzzaman kitaplarında nefsini o kadar elestirmis ve kusurlarından o kadar bahsetmiştir ki kusura kalmayın ama bizim onun ekstra kusurlarıyla ve nefsiyle uğraşmamıza gerek kalmamistir

  2. Bediüzzaman’ın eserleri ortada,onun hakkında kendiniz de bilgi sahibi olabilirsiniz.Bediüzzaman Peygamber değildi,sizin ima ettiğiniz gibi asla kendisini kusursuz,hatasız gösteren birisi olmamış.Burada bir durum tesbiti yapılmış,Bediüzzaman bu konuda haklıydı demek ki o asla hata yapmayan birisidir diyen de olmamış ama bilmeden konuşmak ata sporu gibi bu ülkede.Risale-i Nur eserlerini okuyup kendiniz değerlendirin Bediüzzaman’ın kişiliğini.

    • özür dilemişmi dilememişmi bu ispat edilemez özür dilemek veya helallik istemek allah indinde makbulmudur yoksa mezmummu anlaşılmayan şey nurcuların bunu şiddetle reddetmesi bilakis helallık almak kişinin kemalini gösterir peygamberimiz demedimi veda haccında kimin üzerinde hakkım varsa gelsin alsın kıme istemeyeek vurdumsa gelsin hakkını alsın oda bana vursun peygamber böyle demişse bediüzzaman helallik aldımı almadımı sözü boşbir tartışmadır alsa ne yazar almasa ne yazar yani bu okadar önemlimi eger almışsa üstad yanlış yaptığından dolayı değildir 31mart vakasından sonra eger iktidar ittihad terakkiye geçeceğini ve onlarında islama karşı olduğunu üstad eger bilseydi kerhende olsa abdulhamidi desteklerdi zira geleenler daha kötü soralım abdulhamidin iktidarındamı islam daha kuvvetliydi yoksa daha sonramı elbette ilk şık doğru ben özür dilemiş dilememiş bilmiyorum ama eger dilemişse ben abdulhamidin yanlış yolda olduğunu tabi siyaseten diyorum bildiğim halde 31mart vakasından sonraki islamın daha kötüye gideceğini bilseydim yanlışta olsa abdulhamidi eleştirmezdim manasında bir helallik söz konusu olabilir doğrusunu allah bilir

      • Ortada helallik isteme varsa bile bu koskoca bir imparatorluğun hakkını
        ortadan kaldırmaz. Hem koskoca bir imparatorluğun zor duruma düşmesine sebep olacaksın hem de gidip bir aile üyesinden helallik istedin diye temize çıkacaksın
        yok öyle bir dünya… Benim hakkım nolacak ? onlar öyle yapmasalardı Osmanlı yıkılmasaydı ben bugün dünyanın en seçkin ülkesi olan Devlet-i Aliyye vatandaşı olacaktım. ben hakkımı helal etmiyorum. imanlarından da şikayetçiyim.

  3. kardeşim,özür dilediğini ispat etseniz elinize ne geçecek? Abdülhamit Han istemeseydi meşrutiyeti ilan etmezdi.Zamanında kendisine yapılan uyarıları dikkate alıp kuvvetli esen hürriyet rüzgarına yardım etmiş olsaydı dengeler ittihatçıların lehine dönmezdi.Bediüzzaman’ın telaşı da buydu.100 yıl sonra tarih tekerrür ediyor.O’nun talabeleri olarak bizler de hürriyet ortamının kanunlar zırhının korumasına kavuşturulmasının mecburiyet olduğunu haykırıyoruz.Dindar görünümü ön planda olan bü günkü idareciler aynı hataya düşmemeli.100 yıl önce üstad,bu gün de bizler hürriyeti islam namına Müslümanlardan istiyoruz.Hata bunun neresinde?

  4. Said Nursi Sütten çıkmış ak kaşık mıymış?
    Zaten Sultan Abdulhamid’e olan muhalefetinden dolayı
    hiç kanım ısınmadı ömrümün hiç bir zamanında
    Said Nursi’yi bir veli olarak görmedim.

  5. Burada yorum yazıp boşa vakit tüketeceğinize ya vu meseleyi belgeleriyle araştıran tarihçilere güvenip kitaplarını okuyun ve Bediüzzaman Said Nursi’nin bütün eserlerini çok kolay bir şekilde temin edebilirsiniz buyrun okuyun neyi demiş neyi dememiş.Eğer tarihçilere güvenmiyorsanız paylaştıkları belgelerin doğruluğunu tahlil ettirin.Çalışalım okuyalım kardeşlerim sosyal medyada boşa geçen vakitlerle kendimizi kendimiz hebâ etmeyelim.Unutmayalım tartışmacı ortamlar sadece bizim ömrümüzü heba eder.Hem kardeşliğe zarar verir.O vakti kaynak eserleri mütalaa ile harcayalım.

  6. KARDEŞİM okuyalım okuyalım da .. son darbeyi okuyanşardan yemedikmi ???
    bu demek değil okumayalım ama ara da bir kafayı kaldırıp alemi islamiyenin
    girdiği çıkmazlarıda görmek lazım gelmezmi.
    bak yukarıda bak izzet atik kardeşim kalbini açmış.. bugünkü idarecilerimiz dünkü idarecilerimiz gibi hatalara düşüyor diyor ; dinsizlikle itam ediyor…
    sözde bediüzzaman safın da.. işte sözde üstad -ı savunan düşünce sistemi. ALLAH muhafaza etsin.
    okumayın diyemem ama arkasın da da saf tutmayın derim. zamanın alimiydi o zamanı yorumladı. kitaplar zamandan ve mekandan münezzeh DEĞİLDİR. ALLAH zaman dan ve mekandan münezzehtir, kelamı (kuran)da öyledir.
    yaşayan hocaların arkasın da saf tutalım derim..
    kökünü sal ama yer yüzünde kal yarın doğacak güneşe yüzünü dön derim.
    bugünü ,bugünün kuran-ı ile kurtarırsın.

  7. Esselamu Aleyküm Peki Nemika Sultandan nakil olduğu iddia edilen ve Orhan Osmanoğlu beyin de dile getirdiği vaka hakkında ne düşünüyorsunuz? Bediüzzaman Hazretleri kendini eski Said Yeni Said diye nitelendirmiyor mu? Üstad gençlik yıllarında böyle bir hataya düşmüş olabilir mi? Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri büyük ve Âlim bir zâttı. Kendi kanaatimce böyle bir hatayı Eski Said dönemlerinde yapsa bile ki asla ve kata Üstad Sultan 2. Abdülhamid-i Sânî Hazretleri’nin Hâl edilmesinde hiçbir rol oynamadı ve bu Hâl de hiçbir parmağı yoktur ve bu ihtilaflı değil kesin bir bilgidir, helallik isteme ihtiyacı duyması normal değil midir? Cevaplarsanız çok sevinirim. Esselamu Aleyküm tekrardan.

  8. Ancak bu mevzuda Bediüzzamanın talebelerinden büyük şahsiyetli bir iki zattan, Sultan Abdülhamid’le ilgili olarak Üstad Hz.lerinden şunu dinlediklerini duymuştum:

    “Ben bir ara Sultan Abdülhamid Han adına paşaların eliyle yapılan istibdatları ondan zan­netmiştim. Sonra anladım ki, onun etrafını masonlar sarmış, yapılan menfi icraat ona mal ediliyordu. Ken­disi veli bir insan. Ben her sabah onu manevi kazançla­rıma hissedar ediyorum. Ey Said, o büyük sultanı müs­tebit zannetmiştin, onun cezası olarak çek bu büyük is­tibdatları!..”

  9. Bediüzzaman kendi lisanıyla bu meseleyi şöyle izah ediyor:”Eski Said, bazı dâhi siyasî insanlar ve harika ediplerin hissettikleri gibi, çok dehşetli bir istibdadı hissedip ona karşı cephe almışlardı. O hiss-i kablelvuku tâbir ve tevile muhtaç iken, bilmeyerek resmî, zaif ve ismî bir istibdat görüp ona karşı hücum gösteriyorlardı. Halbuki onlara dehşet veren, bir zaman sonra gelecek olan istibdatların zaif bir gölgesini asıl zannederek öyle davranmışlar, öyle beyan etmişler. Maksat doğru, fakat hedef hatâ…

    İşte Eski Said de, eski zamanda böyle acip bir istibdadı hissetmiş. Bazı âsârında, ona hücumla beyanatı var. O müthiş istibdâdât-ı acîbeye karşı meşruta-i meşruayı bir vasıta-i necat görüyordu. Ve hürriyet-i şer’iye, Kur’ân’ın ahkâmı dairesindeki meşveretle o müthiş musibeti def eder diye düşünüp öylece çalışmış.(Kastamonu Lahikası) Ayrıca “Zannederim, asr-ı âhirde İslâm ve Türk hürriyetperverleri, bir hiss-i kablelvuku ile bu dehşetli istibdadı hissederek oklar atıp hücum etmişler. Fakat çok aldanıp yanlış bir hedef ve hatâ bir cephede hücum göstermişler”(Şular,5.Şua) der. Kendisinin bu hücuma dahil olmadığını açıkça ifade eder.

  10. Kraldan çok kralcilik yapılıyor. Nurcu arkadaşlar. “Abdülhamid Han iyiydi, hoştu ama hata yapabilirdi” diyorsunuz. Peki tersinin olabileceğine neden ihtimal vermiyorsunuz. Merhum her gittiği yere öğrenci götürmek zorunda değil. Adem AS bile hata yaptı ve cennetten çıkarıldı. Helallik almak hiç bir insanın değerinden bir şey götürmez. Bilakis kazandırabilir.

  11. burada bİle ŞERİAT ADINA İSTİBDAT…diyorsunuz…. abdulhamit han düşmanları da İSTİBDAT diyorlardı…kısaca kefereye hizmet etmiş olmuyormuydu..ama said nursi atatürke karşı SİYASİ,AHLAKİ İSTİBDAT yapıyprsunuz DİYEBİLDİMİ diyemedi….aynı herzeyi mehmet akif ersoyda demişti..AKLI BAŞINDA KEFERELER BİLE ABDÜLHAMİT HANI BEĞENİRKEN.. bizdeki ezikler baskıcı demişti….ne oldu..ABDULHAMİTİN AHI ; HEPSİNİ ÖMRÜNÜN SONUNA KADAR REZİL ETTİ….Abdülhamite sahip çıkamadık bari günümüzün Abdülhamidine sahip çıkalım…yarınlara bakalım..

    • “İstanbul’daki bu çok ehemmiyetli ve muvaffakiyetli hizmetinden Türk milletine pek ziyade menfaatler husule geldiğini müşahede eden Ankara hükûmeti, Bediüzzaman’ın kıymet ve ehemmiyetini takdir ederek Ankara’ya davet ederler. M. Kemal Paşa, şifreyle davet etmişse de, cevaben, ‘Ben, tehlikeli yerde mücahede etmek istiyorum. Siper arkasında mücahede etmek hoşuma gitmiyor. Anadolu’dan ziyade burayı daha tehlikeli görüyorum.’ demiştir.”

      “Üç defa şifreyle davet ediliyor. Eski Van Valisi, dostu meb’us Tahsin Bey vasıtasıyla davet edildiği için, nihayet karar verir ve Ankara’ya gelir. Ankara’da alkışlarla karşılanır. Fakat ümit ettiği muhiti bulamaz. Kendisi, Hacı Bayram civarında ikamet eder. Meclis-i Meb’usanda dine karşı gördüğü lâkaytlık ve garplılaşmak bahanesi altında Türk milletinin kudsî mefahir-i tarihiyesi olan şeair-i İslâmiyeden bir soğukluk gördüğü için, meb’usların ibadete, bilhassa namaza müdavim olmalarının lüzum ve ehemmiyetine dair bir beyanname neşreder ve meb’uslara dağıtır. Kâzım Karabekir Paşa da M. Kemal’e okur.”

      “Bu meb’usana hitap, namaz kılanlara altmış meb’us daha ilâve eder. Namazgâh olan küçücük odayı, büyük bir odaya tebdil ettirir.”

      “Bu parça, meb’uslara ve umum kumandanlara ve ulemalara okutturulmakla, Reisle şiddetli bir münakaşaya sebebiyet verir. Birgün divan-ı riyasette, elli-altmış meb’us içinde, karşılıklı fikir teatisinde, M. Kemal Paşa; ‘Sizin gibi kahraman bir hoca bize lâzımdır. Sizi, yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilâf verdiniz.’ der.”

      “Bu söz üzerine, Bediüzzaman, birkaç mâkul cevabı verdikten sonra, şiddetle ve hiddetle iki parmağını ileri uzatarak, ‘Paşa! Paşa! İslâmiyette, imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur.’ der. Fakat Paşa tarziye verir, ilişemez…”(1)

      (1) bk. Tarihçe-i Hayat, İlk Hayatı

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.


*