Zikir, “anma”, “hatırlama,” “yâd etme” demektir. Allah’ı zikretme, O’nu anma manasındadır. Zikir, Kur’ân’ı Kerim’de sarih olarak emredilmektedir.
“Beni anın, ben de sizi anayım.” (Bakara, 2/152),
“Allah’ı çokça zikredin ki, felâha eresiniz.” (Enfal, 8/45)
Zikir lisan ve kalb ile yapılır. Zikir aslında kalbin ibadeti olmakla beraber lisan da kalbin bu ibadetine tercüman olmaktadır. Zikir ile kalb lâtifemiz kulluk vazifesini yerine getirerek ulviyet kazanmaktadır. Böylece kalbimiz, Rahmanî ilhamlara açık hale gelmektedir. Zikir kavramı namazı da ihtiva eden bir anlam taşımaktadır. Tesbih, hamd ve Kur’ân okumak manalarını da barındırmaktadır.
Nur Sûresi’nin 36. âyetinde de zikir ve tesbih ile ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır: “(Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin okunmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O’nu tesbih ederler.” Bu âyette belirtilen “evler” mescidler olarak tefsir edilmekle beraber zamanımızda Nur dershaneleri de mahiyetleri itibariyle bu evlerin içinde yer alabilirler. Zira Nur dershaneleri ilâyı Kelimetullah vazifesinin ifa edildiği mekânlar olmasından dolayı âyette geçen “evler”in özelliklerini ihata etmektedir. Hem Nur Talebeleri, Peygamberimize (asm) vahiyle gelen en azîm ve en mühim bir münâcât olan Cevşen-i Kebir’i; hususî zikirleri olarak edinmişlerdir. Aynı zamanda her namazın akabinde Nur Talebelerinin okudukları tesbihatlar da zikrin yoğun bir şekilde Risale-i Nur mesleğinde yer aldığını göstermektedir.
Bununla birlikte Nur’ları okumak da zikir ibadetinin bir çeşididir. Çünkü Hz. Resulullah (asm) bir hadiste zikir hakkında şöyle buyurmuştur: “İnsanlar bir araya gelip Allah’ı andıkları zaman, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar ve Allah onları kendisine yakın olan kişilerden kaydeder.” Risale-i Nur’da Allah’ı güzel bir şekilde anmak, Allah’ı, Ehl-i Sünnet itikadı üzere tanımak ve sevmek dersi verdiğinden Risale-i Nur derslerini birlikte okuyarak bu hadiste nakledilen hakikate mazhar olunmaktadır. Hem yapılan ferdî okumalarda zikir ibadetinin feyzinden nasiplenmeye medar olmaktadır.
Risale-i Nur, İsra Sûresi’nin (17/44) “Kâinatta hiçbir şey yoktur ki hamd ile Allah’ı tesbih etmesin, O’nu anmasın, O’na duâ etmesin.” âyetini pek çok yerde tefsir etmekte; kâinata mü’min nazarıyla bakıldığında zikirhane-i Rahman suretinde görüldüğünü ispat etmektedir. Meselâ Birinci Sözde, Mün’im-i Hakikî’nin, bizden o kıymettar nimetlere, bedel istediği fiyatın üç şey olduğu zikredildikten sonra bunlardan birincisinin zikir, diğerlerinin ise fikir ve şükür olduğu beyan edilmektedir. Bunun gibi Resailü’n-Nur’un pek çok yerinde zikrin mahiyeti ve ehemmiyeti aktarılmaktadır. Zira zikir imanın nişanı ve İslâm’ın simgesidir.
Şerh çalışmalarınızı mail adresimize gönderebilirsiniz.
serh@yeniasya.com.tr
Şeyma TÜRKAN
Benzer konuda makaleler:
- İbadet nedir?
- İlim türleri, ilham ve Risale-i Nur
- Bediüzzaman Said Nursî’nin tesbihatı nasıldı?
- “Müceddid Nurculardan mı, Nakşilerden mi gelecek?” (2)
- Risale-i Nur, Kur’ân’ı baştan sona tefsir etmiştir
- Bediüzzaman’ın namazı
- Kadir gecesi nasıl ibadet etmeliyiz?
- Bediüzzaman Said Nursî’nin okuduğu tahiyyat nasıldı?
- Risale-i Nur derslerinin önemi
- Risale-i Nur manevî tefsirdir
- Esmâ-i Hüsnâ ve aynaları
- Risale-i Nur’u Anlamak
- Ubudiyeti taçlandırmak
- Hakikat-i islâmiyenin yedi esası
- Cennette artan değer: Güzellik
İlk yorumu siz yazın