Saff-ı evvel Nur Talebeleri güneşin renkleri misüllü Üstadları Bediüzzaman Said Nursî’ye pervane olmuş, maddî ve mânevî her şeylerini feda etmiş insanlardır.
Onlar delilsiz ikna olmazlar, muhakkik ve müdakkikdirler. Üstadlarının şahsiyet-i mânevîyesine de böyle muhatap olmuşlar ve ellerindeki kat’i hüccetler ile Bediüzzaman’ın asırlardır muntazır olarak beklenen ahirzamanın büyük bir mürşidi olduğunu tesbit etmişlerdir.
Bu kanâatlerini izhar ederken “Elbette onların elinde bir hakîkat ve kat’î bir hüccet var.”dı.1 Yoksa hayalî ve vehmî bir hissiyat ile bu meseleye yaklaşmadılar. “Kur’ânî ve hadisi olan işarat-ı riyaziyenin kendisinde müntehi (nihayet bulmuş) olması ve hitabat-ı nebeviyeyi (asm) ifade eden âyât-ı celîlenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde toplanması delâletleriyle”2 meseleye yaklaşmışlardır.
Bediüzzaman Hazretleri’ne ahirzamanda beklenen ve muntazır kalınan Âl-i Beyt’in mühim bir âlimi olarak bakan ve öyle telâkki eden talebeleri, Üstad’larının beklenen müceddid-i ahirzaman olduğuna dair ellerinde bir hakikat ve kat’î bir hüccet olduğunu Kur’ânî ve hadisi olan işarat-ı riyaziyeye 3 göre beyan etmişlerdir.
Evet, o halis ve ehemmiyetli talebelerin elinde bir hakikat, kat’i bir hüccet ve red edilmez deliller var. Pekâlâ, “Nedir bu deliller?” Bu meselede özellikle ‘Tılsımlar Mecmuası’nın zeyline mürâcaat edilebilir. Demek ki o halis ve ehemmiyetli talebeler sadece hüsn-ü zanla Bediüzzaman’ın mahiyetine ve ahirzamanda beklenen Âl-i Beyt’in mühim bir âlimi olduğuna bakmamışlar. Konu ile alâkalı Tılsımlar Mecmuası’nın zeyli olan “Maidet-ül Kur’ân ve Hazinetü’l Bürhan” eserinden ilgili yerleri yazımıza alarak devam edelim.
“Nurun mânevî Avukatı” olan Ahmet Feyzi Kul’un “Maidet-ül Kur’ân” namındaki ve cifir ilmine müstenid işaret ve beşaretlerinden, ellerindeki hakikat ve kat’î hüccetlerin bir kısmı şöyledir:
1. Mâidet-ül Kur’ân’da “Hâkimiyet-i kâfiranenin yıkılmasına mebde’ 1877 tarihinde doğan son bir Nur-u Hidayetin zuhuru tarihidir.”4 ifadesi yer alır. Bu tarih Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihini gösterir.(Gerçi Bediüzzaman Hazretleri’nin siyadeti ve siyaseti gibi, velâdeti de mübhem ve sırr-ı imtihan gereği perdelidir. Velâdeti noktasında 1876, 1877 ve 1878 tarihleri kullanılmaktadır. Bu tarih farklılıkları tarih çevirmelerinden kaynaklandığı gibi, sırr-ı imtihan gereği de olabilir. En son belgelere dayalı çalışmalarda 1878 tarihine ulaşılmış olsa da Maidet-ül Kur’ân’da ifade edilen 1877 tarihi de bir hakikati ifade etmektedir.)
2. Nahl Sûresi; 96.âyet: “Ve le necziyennellezîne saberû ecrehum bi ahseni mâ kânû ya’melûn (ya’melûne)” Meali: Ve sabredenleri, yapmış oldukları amellerin ecirlerini (bedellerini), mutlaka daha güzeli ile mükâfatlandıracağız (karşılığını vereceğiz.) 5 Mâidet-ül Kur’ân’da bu âyet ile düşülen tarihler: “1938-1939 Eza-yı kâfiraneye senelerden beri sabreden ehl-i imana sabırlarının mükâfatı 1939’da başlayan büyük harb neticesinde galibiyet-i kâfiranenin erimeğe başlaması mebde teşkil etmekte olup 1969 ve 2019 seneleri arasında şevket-i İslâmiye ve sürur-u mü’mininin azamî hadde vusulünü göstermekte ve beşâret-i uzma vermektedir. “Ellezîne saberû ecrehum” 1938-1368 Âyet-i celilenin derya-yı mânâsında bu iki tarih arasında azamî sabır ve mücahede ile ifa-yı vazife eden Nur Şakirdleri bilhassa maksad edilerek onlara beşâret-i mahsusa verilmektedir.”6
3.“Size insanların en cömerdini haber vereyim mi. Ben, Beni Âdemin en cömerdiyim. Benden sonra en cömerdi o kimsedir ki bir ilim öğrenir ve neşreder. O kıyamet günü tek bir ümmet olarak haşrolur. Ondan sonra en cömerdi Allah yolunda Cihad eder de öldürülür.” 7 1294 nihayetteki zamirin mukadder “vav” ile, tenvinsiz. 1344 (birinci tenvinle) 1394 ikinci tenvinle. “Bu hadîs-i şerif, umumî ve lâfzı beyaniyle bütün ulemâ-i İslâmiyeyi gösterdiği halde, riyazi veçhesiyle de 1294’de Besmele-i hayatına başlayan, 1344’de neşriyat-ı ilmiyesinin en faal devresini yaşayan, 1394’de ise nüfuz-u ilmiyesinin en şâmil devresine ulaşacak olan bir zat-ı harikuladeyi göstermektedir. Ve onun etbaiyle beraber yevm-i kıyamette bir ümmet-i müstakile olarak ba’s buyurulacağını bildirmektedir. “Racülün” 233 kelimesi de bir farkla Türkçe “Kürdî” 234 kelimesinin tam karşılığıdır.”8
Mâidet-ül Kur’ân’da bu ve benzeri işaret ve deliller daha da mevcuttur. Merak edenler bu eserin tamamını okuyabilir. Uzun olmaması için biz burada birkaç nokta ile temas etmeye çalıştık.
Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâhikası, s. 455, 56.
2- Şuâlar, s. 1046.
3- Arabcada her bir harfin bir sayıya karşılık geldiği matematiksel bir hesap sistemi ile yapılan işaretler, tarih düşürmeler.
4- Mâidet-ül Kur’ân, s. 21, İttihad Yayınları.
5- Nahl Sûresi: 16/96.
Benzer konuda makaleler:
- Âl-i Beytin büyük bir mürşidi kim?
- Mehdi’nin Şafiî olması noksanlık verir mi?
- Risale-i Nur: Asa-yı Mûsa Fihristi
- Said Nursî’nin yol arkadaşları kimlerdi?
- El-Hüccetü’z-Zehra Risalesi
- Risale-i Nur’dan Bir Kavram; Âlem-i Şehadet
- Hakikat mesleği ve kelam
- Onları gark eden madde ayağımı da ıslatamadı
- Fatiha-i Şerife ve istikamet dersi
- Risale-i Nurlar bir aynadır
- Bediüzzaman’ın mektupları
- Sırr-ı ihlâs bütün makamları reddetmeyi gerektirir
- Mehdî-i Âl-i Resul ve şahs-ı mânevî
- Mehdi’nin siyasetteki vazifesi
- Bediüzzaman’a yapılan iftiraya cevap
İlk yorumu siz yazın