Risale-i Nur ve şifa

Risale-i Nur’un herbir dersi insana psikoterapi görevi yapar ki milyonlarla insanların imânını kurtarmıştır.

Risale-i Nur ve şifa meselesi de madem işârât-ı Kur’âniye meseleleri arasında yer almış o da bizim meselemiz demektir.

Siz okuyucularıma bu konuda da bazı mesele ve mesajlar arz etmeye gayret edeceğim.

Risale-i Nur’u bilmeyenler için ilk akla gelen “ne alâka” şeklinde bir tepki olabilir. Fakat bilenler için hiç de öyle değil, bilâkis, “münasiptir bakalım Risale-i Nur şifayı nasıl değerlendiriyor” diyeceklerdir. Zira Risale-i Nur, bir çok maddî ve manevî ilimleri ihtiva eden bir Külliyattır. Kur’ân-ı Kerîm’in hakikî bir tefsiri olması hasebiyle onda da zamanımızı ilgilendiren bütün hastalıkların şifâlarının olduğu muhakkaktır.

Tamda bir virüse karşı dünyanın seferber olduğu bir zamanda şifa yazısı yazmak hem zaruret hemde duâ yerine geçsin, derde deva sadra şifa olsun inşallah. Biz yine meselemizi 1. Şuâ’nın On altıncı Âyet-i Kerimesinin mealinden takip edelim: “O, iman edenler için bir hidayet rehberi ve bir şifadır. (Fussilet Sûresi: 44)

Bediüzzaman; “Şu şifalı âyet çok zamandır benim dertlerimin şifası ve ilâcı olduğu gibi, eczahane-i kübra-i Kur’âniye olan Kur’ân-ı Hakîmin tiryakî ilâçlarından, Risale-i Nur eczalarının kavanozlarından alarak belki bin manevî dertlerime bin kudsî şifayı buldum ve Risale-i Nur şakirtleri dahi buldular.” diyor.

Kur’ân-ı Azimüşşan’ın zaten bir şifa kaynağı olduğu âşikârdır. Burada dikkatimi çeken hidâyet ve şifanın âyet-i kerimede berâber zikredilmesidir ki, en büyük şifa zaten hidâyettir. Risale-i Nur’un da en büyük özelliği, insanlara tahkikî imanı kazandırarak hidâyetine vesilesi olmasıdır.

Risale-i Nur’da, Cebrâil’in (as) “zırhı çıkar bunu oku” dediği, aslı vahiy olan Cevşen-i Kebir ve yine aslı vahye dayanan, Hz. Ali’nin naklettiği Celcelutuye gibi şifa hazinesi olan duâlar vardır.

Bir de buna ilâveten Üstadın 21 defa zehirlenip öldürülemediği ve Cevşen-i Kebir ile korunduğuna dair açık canlı vâkıalar ve şâhitler de var.

Risale-i Nur, Kur’ân-ı Kerîm eczanesinden bu asrın hasta ve yaralı insanları için yazdırılmış bir reçetedir. Üstad bu gibi şeylerin  yazılmasını arzu etmediği halde, yine de Son Şahitlerde, bazı hatıra, izah ve şerhlerde bir çok ip uçları vardır.

“Eczâhâne-i kübrâ-yı İlâhiye olan Kur’ân-ı Hakîm’in tiryâkı ilâçlarından, Risâle-i Nûr eczâlarının kavanozlarından alarak, belki bin ma‘nevî dertlerime bin kudsî şifâyı buldum. Ve Resâilü’n-Nûr şâkirdleri dahi buldular. Ve fenden ve felsefenin bataklığından çıkan ve tedâvisi çok müşkil ve zındıka hastalığına mübtelâ olanlardan çokları onunla şifâlarını buldular.” (Birinci Şuâ)

Beden veya ruh sağlığının bozulmasına, insanın kendini iyi hissetmemesine hastalık diyoruz. Hastalıkları ikiye ayırmak mümkündür.

1- Maddî hastalıklar.

2- Manevî hastalıklar.

Yapılan istatistiki tesbitlere göre hastalıkların yüzde yetmişi, manevî veya psikolojik hastalıklardır. Hatta maddî hastalıkların çoğunun sebebi de yine psikolojiktir. Kur’ân-ı Kerîm’de; ”Onların kalplerinde bir hastalık vardır” buyrulmakta ve  devamında meâlen “Allah hastalıklarını arttırmıştır. Yalancılık ettikleri için bunlara can yakıcı bir azap vardır”. buyrulur. Devamındaki âyette de mealen; “Hem bunlara ‘yeryüzünü fesada vermeyin’ denildiği zaman ‘Biz ancak düzelticileriz’ derler.” (Bakara: 10-11)

Cenâb’ı Allah’ın bir ismi “Şâfi” bir ismi de “Muâfi”dır. Kalpdeki hastalıklar ise; şüphe, kuruntu, bâtıl inanç ve ahlâksızlıklar, bir sürü fitne fücur gibi sapıklıklardır. Bu gibi zaaflar aynı zamanda psikolojik hastalıklardır. Böyle bir insanın ruh halini ise, ancak Allah’a iman tatmin eder. Bu açıdan da Risale-i Nur tam bir şifa kaynağıdır.

Risale-i Nur’un herbir dersi insana psikoterapi görevi yapar ki milyonlarla insanların imânını kurtarmıştır. Nefsin kötü telkinlerini yenip sohbete gidenlerin bir çoğu, “iyi ki gelmişim, bütün sıkıntılarımdan kurtuldum” şeklinde itiraflarda bulunduğu çok vakidir.

Buna ruh ve kalp terapisi de denilse caizdir ve üstelik o moral düzelmesi maddî hastalıkların dahi çaresi olabilir. Bir de, “külde bulunan cüzde, cemaatte bulunan fertte bulunmaz” kâidesince, belki o derslerde hastalığının doktorunu bulup tedavi olanlarda çoktur.

Şemsettin ÇAKIR

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.


*