İKİNCİ LEM’A
“[Eyyub’u da hatırla ki,] Rabbine şöyle niyaz etmişti: ‘Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.’” (Enbiya Sûresi: 83.)
Sabır kahramanı Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın şu münacatı, hem mücerreb, hem tesirlidir.
Fakat ayetten iktibas suretinde, bizler münacatımızda “Rabbî innî messeniye’d-durri ve ente Erhamü’r-Râhimîn” [Ey Rabbim! Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin] demeliyiz.
Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın meşhur kıssasının hülâsası şudur ki:
Pek çok yara bere içinde epey müddet kaldığı halde, o hastalığın azîm mükâfatını düşünerek, kemal-i sabırla tahammül edip kalmış. Sonra yaralarından tevellüd eden kurtlar kalbine ve diline iliştiği zaman, zikir ve marifet-i İlâhiyenin mahalleri olan kalp ve lisanına iliştikleri için, o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle, kendi istirahati için değil, belki ubudiyet-i İlâhiye için demiş: “Yâ Rab, zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor” diye münacat edip, Cenâb-ı Hak o halis ve safî, garazsız, lillâh için o münacatı gayet harika bir surette kabul etmiş, kemal-i afiyetini ihsan edip enva-ı merhametine mazhar eylemiş.
İşte bu Lem’a’da Beş Nükte var.
Birinci Nükte
Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyub’dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar.
Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın yaraları, kısacık hayat-ı dünyevîyesini tehdit ediyordu. Bizim manevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor. O münacat-ı Eyyubiyeye, o Hazret’ten bin defa daha ziyade muhtacız.
Bahusus, nasıl ki o Hazret’in yaralarından neş’et eden kurtlar kalp ve lisanına ilişmişler. Öyle de, bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hâsıl olan vesveseler, şüpheler –neuzü billâh– mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip, zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar.
Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir manevî yılan olarak kalbi ısırıyor.
Lem’alar,
İkinci Lem’a, s. 21-22
LÛGATÇE:
bâtın-ı kalp: Kalbin içi, manevî tarafı.
bâtınî: Görünmeyen, gizli.
hayat-ı dünyeviye: Dünya hayatı.
hayat-ı ebediye: Ebedî ve sonsuz hayat.
mahall-i iman: İmanın bulunduğu yer, kalp.
marifet-i İlâhiye: Allah’ı tanıma, bilme, öğrenme.
mücerreb: Tecrübe edilmiş.
münacat-ı Eyyubiye: Hz. Eyyub peygamberin duâsı.
neuzü billâh: Allah korusun, Allah’a sığınırız.
tevellüd etmek: Doğmak.
ubudiyet-i İlâhiye: Allah için yapılan kulluk.
vazife-i ubudiyet: Kulluk görevi.
Benzer konuda makaleler:
- Manevî yaralarımız ebedî hayatımızı nasıl tehdit ediyor?
- Manevî temizlik: İstiğfar
- Günahlar ve Risâle-i Nur
- Cenâb-ı Hakk’ın ibadetimize ihtiyacı var mı?
- Hz. Adem(as) bütün fen ve ilimleri biliyor muydu?
- Peygamber mucizeleri ve teknolojik keşifler
- Mânevî hastalıklar ve Risale-i Nur
- O’nun izni olmadan hiçbir şey imdat edemez
- Kalp ve ruhun hayat derecesine girmek
- Musîbetlerde, insanın şikâyete hakkı yoktur
- Bediüzzaman’a göre; Musibetler neden gelir?
- Risale-i Nur ve şifa
- Risale-i Nur: Lem’alar Fihristi
- Hz. İsa (as) niçin nüzul edecek?
- Her derdin en kudsî dermanı, imandır
İlk yorumu siz yazın