Şecere-i kâinatın en mükemmel meyvesi

Şecere-i kâinatın en mükemmel meyvesi, insandır.

İnsan, zîhayatın kumandanıdır. İsm-i Rahmân’ı tamamıyla gösterir bir sûrettedir. Hadsiz acz ve nihâyetsiz fakr içinde yuvarlanan bîçaredir. Hilkat şeceresinin en mükemmel meyvesidir. Mahlûkât içinde en ehemmiyetli ve mevcûdât içinde en kıymetdârdır. Eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkılâb eder. Ubûdiyetin azameti cihetiyle Hâlık-ı arz ve semâvât’ın mahbûb bir abdi ve arzın halifesi, sultânı ve hayvânâtın reisi ve hilkât-ı kâinâtın neticesi ve gâyesidir. Ebede meb’ustur ve saâdet-i ebedîyeye ve şekâvet-i dâimeye namzeddir. Küçük-büyük, az-çok her amelinden muhâsebe görecek. Ya taltif veya tokat yiyecek. Arzın halifesi ve kâinâtın neticesi ve zîhayatın sultânıdır. Bütün kâinâtın meyvesidir.

İnsan, kâinâtın muntazam bir hülâsası, meyvesi ve küçük bir fihristesi ve listesidir. Zîhayatın en mükemmeli, en yükseği ve cihazâtça en zengini, belki zîhayatların sultânıdır. Bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safâ ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Şu kâinâtın en mükemmel meyvesi ve Hâlık-ı Kâinât’ın en sevdiği masnû’udur. Kâinâtın merkezi ve medârı ve zîşuûr meyvesidir. İsm-i Kayyûm’un mazhâr-ı ekmelidir. Câmiiyetiyle kâinâtın küçük bir fihristesi ve bir misâl-i musaggarası hükmünde olup, umûm esmânın nakışlarını gösterir. Hayât-ı câmiasıyla Zât-ı zül Celâl’in sıfât ve şuûnâtına bir mikyâs-ı ma’rifettir. Hayât-ı câmiasıyla Zât-ı zül Celâl’in cilve-i esmâsına bir fihristedir. Hayât-ı câmiasıyla Zât-ı zül Celâl’in cilve-i esmâsına şuûrlu bir âyinedir. Şu kâinâtın hakâiklerine bir vâhid-i kıyâsîdir, bir fihristedir, bir mikyâstır ve bir mîzândır. Küçük bir mikyâsta, kâinâttaki hakâik-i îmâniyeyi şuhûd derecesinde gösterebilir.

İnsan, Cemâl-i Bâki’ye âyinedir, kemâl-i sermedîye dellâl-ı mazhârdır ve Rahmet-i ebedîyeye muhtâc-ı müteşekkirdir. Cemâl-i Bâki’nin âyine-i müştâkı ve kemâl-i sermedî’nin dellâl-ı âşıkı ve Rahmet-i ebedîyenin muhtâc-ı müteşekkiridir. Şecere-i kâinâtın en mükemmel meyvesidir. Mevcûdâtın en mükemmeli ve zîhayatın reisi ve arz’ın halifesidir. Emanet-i kübrâ hamelesi ve arz’ın halifesi ve kâinâtın meyvesidir. Birbiri içinde yerleştirilmiş binler kubbeli bir saray ve herbir kubbesi binler zerrâtın başbaşa vermesiyle teşekkül etmiş acîb nakışlı garîb bir san’at-ı hârikadır. Kâinâtın hulâsâsıdır. Mahlûkât içinde en mükerrem, en ehemmiyetlidir. Bu kâinâtta en müntehâb netice ve Hâlık’ın nazarında en ehemmiyetli mahlûkdur.

İnsan, kusûrsuz olmaz ve olamaz. Masnû’atın en ekmeli ve en ebdâi ve mahlûkâtın en güzeli ve câmiidir. Kâinât mescidinde bir abd-i sâciddir. Maddî cisim i’tibârîyle bir acz-i mütecessid ve bir ihtiyâc-ı mahz ve bir in’âm-ı mücessem ve uyanık zannolunan bir nevm-i mümevveh dir. Küre-i arzın bir çekirdeğidir. Hikmetle yoğrulmuş sırf şuûrî bir san’atdır. Hikmet-i nakkâşe’nin mücessemi ve bir Muhtâr’ın ilminin mütecessidi ve liyâkatına göre ihtiyâcâtını gören bir Kudret-i Basîre’nin müncemididir. Kadîr-i Ezelî’nin vücûb-u vücûd ve vahdetini gösterecek bir fâtih, bir kâşif ve bir bürhân-ı neyyiridir. Şecere-i hilkatın en nâzenin bir semeresidir. Kendi Sâniini mâzi, hal ve müstakbel dilleriyle ve enfüs ve âfak lisânlarıyla tesbîh edebilir bir mâhiyettedir. Mahlûkâtın tesbîhâtını müşâhede edip onların üstünde şâhidlik yapabilmesi sırrıyla, Sâni’-i eşyâya san’at-ı eşyâdaki hikmetin derûnunda tertib ve terettüb ile yazılı bulunan bütün esmâyı okuyarak medh ü senâ edebilir bir fıtrat ve vaz’iyettedir.

İnsan, hem nebâttır, hem hayvandır, hem insandır, hem mü’mindir. Kendi vücûd ve hayatında bir devâir-i mütedâhile ve masnû’at-ı müterâkibedir. Esmâ-i Hüsnâ’nın delilleri olan mevcûdâtın bütün konuştuklarını gözü ile bir anda müzâhametsiz işitebilir. En küçük bir cüz’-i cüz’îden tâ en büyük bir küll-ü küllîye kadar her şey’e muhtaçdır. Gökleri şu yıldızlar ve güneşlerle süsleyen bir Sâniin san’atıdır. Şu koca âlemin aziz, nâzenin küçük bir kardeşidir. Milyonlarla ölçü âletlerini ve fehim ve idrâk terâzilerini müştemil bir makine gibidir ve onlarla rahmet hazînesinin müddehârâtını ve kenz-i hafînin cevâhir-i servetini tartabilir bir mâhiyettedir. Su ile, hava ile, ziyâ ile, gıdâ ile tegaddi edip mütelezziz olur. Bu yolun yolcusu, bu hanın misâfiri, bu fabrikanın muvakkat bir amelesidir. En müntehâb şeyleri ister; en güzel şeylere meyleder, zînetli şeyleri arzu eder, insanîyete lâyık bir maîşet ve bir şerefle yaşamak ister. Santral gibi, bütün hilkatın nizâmlarına ve fıtratın kânûnlarına ve kâinâttaki nevâmis-i İlâhiyyenin şuâlarına bir merkezdir. İslâmiyyet sâyesinde, ibâdet sâikâsıyla bütün Müslümanlara karşı sâbit bir münâsebet peydâ eder ve kavî bir irtibat ve bağlılık elde eder.

İnsan, çendân bütün esmâya mazhâr ve bütün kemâlâta müstâiddir. Lâkin iktidârı cüz’î, ihtiyârı cüz’î, istidâdı muhtelif, arzuları mütefâvit olduğu halde binler perdeler, berzâhlar içinde hakikatı taharri eder. İhsân edene, perestişe lâyık olana, kurbiyet ister ve görmek taleb eder. Cibilliyeti ve fıtratı hasebiyle nefsini sever. Belki evvelâ ve bizzât yalnız zâtını sever, başka herşeyi nefsine fedâ eder. Sonra akâribini, sonra milletini, sonra zîhayat mahlûkları, sonra kâinâtı, dünyayı sever. Seyyiâtından tamâmen mes’uldür. Çünki seyyiâtı isteyen odur. Za’fını anlayıp, kâlen, hâlen, tavren duâ etse ve aczini bilip istimdâd eylese; o teshirin şükrünü edâ ile beraber matlûbuna öyle muvaffak olur ve maksadları ona öyle müsahhar olur ki, iktidâr-ı zâtîsiyle onun öşr-i mi’şârına muvaffak olamaz. Kâinât mescid-i kebirinde bir abd-i sâcid fıtratında yaratılmıştır. Acîb cihâzlarıyla küllî cins hayvandan aşağı değildir.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

1 Trackback / Pingback

  1. Hz. Adem, yasak meyve ve Kuran’daki şecere kavramı | EuroNur | SaidNursi.de

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.


*