Kâinatın bir Sahibi var. İnkârı mümkün değildir.
Çok açık bir şekilde sonsuz bir güç ve sonsuz bir ilim ve sonsuz bir irade Sahibi tarafından yaratıldığı ve idare edildiği görülmektedir.
Rabbim Mülk Sûresi’nde buna şöyle işaret eder;
“O, gökleri yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Düzensizlik ve bozukluk görüyor musun? Sonra tekrar tekrar bak; aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayan gözlerin âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir.” (Mülk Sûresi; 3-4)
Ve bu muhteşem yıldızlarda ve küçücük bir sinekte de aynıdır. Küçücük gördüğümüz, gördüğümüzde burun kıvırdığımız, hatta elimizle, elimizde ki bir basit aletle ezdiğimiz o varlık, o mevcudat muhteşem bir sanat eseri. Akıllara durgunluk verecek bir şaheser. Sonsuz bir kudretin ve ilim ve irade Sahibinin sanat eseri. O’ndan başkasının yapması mümkün olmayan bir sanat eseri.
Rabbim Bakara Sûresi’nde bununla şöyle buyurur:
“Allah, bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez. İman edenler onun, Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. Küfre saplananlar ise, ‘Allah, örnek olarak bununla neyi kastetmiştir?’ derler. Allah onunla birçoklarını saptırır, birçoklarını da doğru yola iletir. Onunla ancak fasıkları saptırır. “ (Bakara Sûresi; 26)
Yerdeki küçücük sinekten semavattaki koca yıldızlara kadar her şey Allah’ın sanat eseri de, Allah’ın iradesiyle idare ediliyor da, yerin altı mı Allah’ın iradesinin dışında? Hayır.
Türkiye deprem bölgesi. Allah, dünyanın bir çok yeri gibi, ülkemizin altını da deprem olacak şekilde yaratmış.
Her an sallanabilir. Her an deprem olabilir?
Ama Allah isterse olur, Allah’ın istediği zaman olur.
Bütün varlıklar Allah’ın emrinde ve Allah’ın istediği zaman görevini yapar.
Deprem de kendi kendine olmaz, bir kader programıyla, Allah’ın istemesiyledir.
Allah isterse deprem olur. Allah nasıl isterse öyle deprem olur. Küçük sarsıntılar şeklinde de, büyük sarsıntılar şeklinde de. Yeraltının isteğiyle deprem olmaz. Yeraltının isteme şuuru ve iradesi yok. Fay hatlarının iradesi, ilmi, isteği ve şuuru yok. Sahipsiz, başıboş değil.
Nasıl ki silâhlar patlıdığında, bombalar atıldığında, insanlar öldüğünde şöyle demiyoruz; ”Bir demir parçasından ses geldi, içinden bir madde çıktı ve önündeki insanları öldürdü… Binaya bir bomba denilen madde düştü, büyük ve korkunç bir ses çıkardı. Sonra binayı çökertti. İnsanlar bu yüzden öldü.”
Silâhı çekeni ve bombayı atanı konuşuyoruz. Fiillerin, eylemlerin başıboş olmadığını biliyoruz ve faillerini, silâh çekeni ve bombayı atanı arıyoruz. Kim silâhı çekti? Neden çekti? Bombayı kim attı? Neden? Tüfeği çekenin ve bombayı atanan amaçları nedir, sorgulanıyor.
Bunun gibi yeraltında olan olayların da sahibi, idare edeni Allah’tır. Kasırgayı da, tsunamiyi de, selleri de, hastalıkları da yaratan Allah’tır. Hayatı veren Allah’tır. Hayatı ve ölümü yaratan Allah’tır.
Öyle ise güneşi insanların emrine veren Allah, bulutları yaratan Allah, onlardan yağmuru yağdırarak bitkileri ve canlılara suyunu gönderen Allah, toprağı insanlar için elverişli hâle getiren Allah ve her türlü bitkileri yaratarak insanlara ve diğer canlılara sunan Allah ve her saniye muhtaç olduğumuz havayı yaratarak bize veren Allah ve bizler için el, ayak, göz ve kulak ve dil ve daha pek çok organları yaratan Allah. Yoksa güneşin, bulutun, yağmurun, toprağın ve bitkilerin havanın, suyun şuuru, ilmi, merhameti yok. İradesi yok. İktidarı yok. Bunlar kendisine şükretmemiz içindir.
Şükretmek toprağa gerekli bakımı yapmaya engel değildir. Rabbimizin tabiata koyduğu şeriatın, yani kanunun gereğidir. Rabbimizin nimetlerini vermesi için kapısını çalmadır.
Bunun gibi depremi yaratan da, deprem şeriatını koyan da Rabbimizdir. Tabiat kanunları dediğimiz Rabbimizin koyduğu tabiat şeriatına, kanunlarına uygun yaşamak da bizim görevimiz.
Tarlaya gerekenleri yapıp ürünü Rabbimizden beklediğimiz gibi, depreme karşı da tedbirleri alarak O’na sığınmalıyız.
Rabbim sayısız nimetleri şükretmemiz için verdiği gibi, musîbetleri de kendimize gelmemiz ve insanca yaşamamız için, kulluğumuzu hatırlamamız için yarattığını unutmamalıyız. Allah depremle bizi uyarıyor. Kehf Sûresi’nde iki kardeşin olayı anlatılır. Allah iki kardeşe bağ ve bahçeler verdi. Biri şükretti diğeri ise nankörlük etti. Şükreden nankör kardeşini uyardı. Fakat nankör kardeş dinlemedi. Allah’ı ve ahireti unuttu. Allah da verdiklerini yok etti. İşte Hz. Nuh’a (as) ve Hz. Salih’e (as), Hz. Lut’a (as) ve Hz. Musa’ya (as) karşı çıkan kavimleri, bütün uyarılarını dinlememeleri sebebiyle Allah; tufanla, denizde boğulmakla, korkunç bir sesle helâk ettiğini buyurmaktadır.
Allah, Peygamberimize de (asm) bu örnekleri anlatarak, bütün insanları uyarmıştır. Bütün asırlardaki nankör ve isyankâr insanlar içinde bir uyarıdır ve bir tehdittir. Bu uyarılara kulak verilmesi gerekir. Aksi takdirde insanlara İlâhî tokatlar gelir ve gelmektedir.
Geçmişteki isyan eden toplumları cezalandıran Allah’ın, o toplulukların işledikleri günahları işleyen, Hz. Muhammed’e (asm) ve Kur’ân’a savaş açan, ısrarla İlâhî tebliğe isyan edenleri uyarmaması mümkün mü?
“İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.” (Rum Sûresi; 41)
“İşte şu ülkeler; zulmettikleri zaman onları helâk ettik. Onları helâk etmek için de belli bir zaman tayin etmiştik.” (Kehf Sûresi: 59)
Rabbimiz gönderdiği musîbetlerin zalim, mazlum ayırmayacağını, herkesin düşeceğini şu âyetle ifade etmektedir;
“Bir belâ, bir musîbetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp, masumları da yakar. “ buyurmaktadır. (Enfal Sûresi; 25)
Bediüzzaman Hazretleri bu âyeti, umumî musîbetlerin, umumun hatasından kaynaklandığını, yani bizzat zulüm yapmamakla beraber zalimin zulmünü savunmaları, taraftar olmaları veya susmaları, zulme ortak hale gelmesi sebebiyle gerçekleştiği şeklinde tefsir etmiş, açıklamıştır. (Sözler; 14. Söz. Hatime.)
Maddî tedbirleri sür’atle almalıyız. Depremi en az zararla atlatmanın tedbirlerini almalıyız. Ama depremi yaratan Yaratıcımızın sözlerini de dinlemeliyiz. Kur’ân’la gönderdiği mesajlara kulak vermeliyiz. Bilelim ki Allah’ı tanıyan ve itaat edenlere mükâfatı ebedî Cennet hayatı, tanımayanlara ve isyan edenlere ise ceza Cehennemdir.
Depremde ölenlere Rabbim merhametiyle muamele eylesin. Yaralılara âcil şifalar ihsan eylesin. Geride kalanlarına sabırlar versin. Bizlere de maddî manevî dersler çıkarmayı ve gereğini yapmayı nasip eylesin.
Zekeriyya KOCALAN
Benzer konuda makaleler:
- Niçin ibadet ederiz?
- Allah’ın hem perdelenmek, hem de görünmek istemesi
- Risale-i Nur’da anne-baba hakkı
- Depremlerin dili
- İmandaki hürriyet
- Corona virüsten beteri olmaz inşallah!..
- Taife taife yaratıldık
- Şükür Risalesinde, “Çünkü rızka iştiha ve iştiyak bir nev’î şükr-ü fıtrîdir. Ve telezzüz ve zevk dahi gayr-i şuurî bir şükürdür.” cümlesini açıklar mısınız?
- Büyük Cevşen ve Tahmidiye
- Risale-i Nur’da Sanat ve Tevhid
- Sanat ve Tevhid
- Risale-i Nur’dan Bir Kavram: Şeriat-ı Fıtriye
- Nakş-ı Azam
- Sekizinci Söz’de geçen, ‘ağaçtaki yemişlerin numuneler olduğu ile tek bir şeyden her şeyi yapmak ve her şeyi tek bir şeye çevirmek hakikatlerini açıklar mısınız?
- Prof. Dr. Karaman Bediüzzaman’ı, ben Karaman’ı anlamaya muhtacız! (2)
İlk yorumu siz yazın