İsveç denilince bir çok insanın hatırına sefahat gelebilir. İslâmla ilintili tarihinden getirdiği hürriyetin bolşevik yazar ve teorisyenlerle tahrip ettiği ülkeyi de çağrıştırır. Bilhassa cinsellik ve dinsizlik yolunda çok hızlı olan Wilhelm Reich´ın üç sene boyunca kitaplarıyla bozmaya çalıştığı İsveç´in muhafazakâr ahlâk kurallarına göre tedaisi pek müsbet değildir.
Freud ve takipçilerinin netice itibariyle sebep oldukları ‘Avrupa Cinsel Devrimi´nin en yıkıcı neticelerinin Kuzey Almanya ve İskandinav ülkelerinde ortaya çıkması da, tarihin kalın çizgileriyle tesbit ettiği hadiseler olduğundan, Kuzeylilerin ahlâkî notları düşük olarak belirlenir. Araştırmacılar, genellikte İsveç, Norveç ve Finlandiya´yı birlikte söz konusu ederler bu hususta.
Geçenlerde Alman Der Spiegel dergisi, İsveç´te hayat kadınlığının yasaklandığını yazdı. Alt başlık daha da dikkat çekiciydi: “Mutlu hiçbir fahişe yoktur!” Alt bölümlerde yasaktan sonra, fahişelikte ve kadın pazarlamada çok büyük düşüşlerin görüldüğünü dergi kaydediyor. Dünya genelinde bu istikamette ilk kanunu çıkaran İsveç Parlamentosu, sebep olarak kadının içine düştüğü dehşetli hâli göstermiş. Ailevî, yakınlarının ihaneti veya başka sebeplerle kötü yola düşen kadınların kısa bir süre sonra uyuşturucuya müptelâ olduklarını ve daha sonra da psikolojik hastalığa yakalandığını Andrà Anwer haber veriyor.
Mecliste sosyaldemokrat, Yeşiller ve sol partilerin ortak kararıyla yasaklanan fuhuş ticaretine halkın yüzde sekseni destek vermiş. Muhafazakârların hadisenin illegal ve yeraltına çekilmesi endişesine halk katılmamış. Polis müfettişi Jonas Trolle´ye dayandırılan habere göre, Stockholm´da 105-130 hayat kadınına karşılık, Oslo´da 5000 hayat kadını varmış. Fuhuş ve kadın ticareti belâsıyla boğuşmayan hiçbir AB ülkesinin olmadığı Avrupa´da, yılda İsveç´e 400-600 arası hayat kadını sokulduğu halde Finlandiya´da bu rakam 10 bin-15 bin arası değişiyormuş. Bilhassa Rusya´ya sınır yakınlığından dolayı bu belâya müptelâ olmuş Finlandiya da, İsveç´e benzer bir çareye başvuracakmış.
İsveç kanunu çok ilginç metodlarla uyguluyormuş: Hayat kadınlarıyla beraber yakalanan erkeklerin en büyük korkusu, sicillerine ‘zanî’ olarak yazılması. Toplum baskından fuhuş beklenmedik düzeyde düştüğü gibi, cezaya çarptırılmış çok büyük bir oran da yokmuş.
İsveç´in tedbiri yalnızca kanunla da kalmıyor. Fuhuşun, kadın ticaretinin ve buna benzer ahlâksızlıkların zararları, okullarda da ders olarak veriliyormuş.
Norveç´in, bilhassa fakir ülkelerden getirilen kadınlarla başı dertte olunca, komşudaki başarıyı incelemeye aldığını da aynı kaynaklardan öğreniyoruz.
Kadınların insanın kıymetiyle ters orantılı olarak pazarlanması, sonra uyuşturucuya alıştırılması ve neticede aklını kaybetmesi sürecini İsveç polisi dikkatlice incelemiş ki, milletinin huzuruna sebep olacak çareyi parlamentolarında karar altına almışlar.
İsveç´in aldığı bu karar, belki de Kuzeylilerin ‘Cinsel Devrim’e karşı atakları olarak anlaşılabilir. Kanaatimizce bu akıllı halk, insanlığa büyük zarar veren bir musibete karşı akıllıca tedbir almış. Dinsizlik ve sefahatin kötü neticelerinin ortaya çıktığı bir toplum; -eğer hürriyetleri ellerinde ise-elbette kendisini koruyacak çarelere baş vuracaktır.
İsveç´teki hürriyet, bizdeki sanal hürriyete hiç benzemediğinden, kendileri için faydalı olana korkusuzca karar veriyorlar. Sivil toplum örgütlerini, dışardan gelen paralar yönlendiremediğinden, pek az ülkeye nasip olacak bir demokrasiye ulaşmışlar. Buradaki Müslümanlar kanunlar çerçevesinde hürriyetlerini şahane yaşayabildikleri gibi, diğer insanlar da insanî her hareketinde şahane hür. Dünyamızın bu soğuk ülkesi, insanlarını hürriyet, sosyal devlet, adalet ve yüksek medeniyetle ısıtmaya çalışıyor. Her ne kadar İsveç halkı bu uğurda bir başbakan ve Anna Land gibi kıymetli bakanlarını kaybettiyse de, doğruyu söylemekte geri kalmıyor.
İsveç´teki Müslümanların, camileri sosyal hayatlarının ana merkezleri olarak kabul etmelerini, İsveç hükümeti de onaylıyor. Camilerin bir çok giderini devlet “sosyal giderler fonundan” ödüyor. Buradaki Müslümanların ibadethanelerinde dinî olarak organize olmaları, diğer Avrupa ülkelerinden çok daha rahat ve kolay oluyor. İsveç´teki sivil-toplum örgütlerinin üzerinde çok durdukları bir başka kötü alışkanlık da alkol. İş gücünü azaltan, sağlık sektörüne büyük yükler getiren ve aile hayatını felç eden alkole karşı mücadele de, parlamentoda yavaş yavaş hareketleniyor. Dışarıdaki efkâr-ı ammenin dalgalar halinde meclislerine yansımaları, İskandinav ülkelerindeki hürriyete dayalı rejimlerde çok daha net görülüyor.
İsveç´in bir başka özelliği ise dünyanın tâ diğer ucunda insana bir haksızlık yapılsa, hak namına ve insanın şerefini kurtarma adına gidip o haksızlığa müdahale ediliyor. Nüfusun küçüklüğü, çoğu insanlara dudak büktürebilir. Fakat unutulmaması gereken bir hakikat var: “Bir dane-yi hakikat, bir batman yalanı yakar, yok eder.”
Benzer konuda makaleler:
- İsveç´te şeriat
- İsevilerle Ortak Paylarımız
- Üstad Bediüzzaman ve tesettür
- İcat, İslâm âlemi ve Avrupa
- Rus da dinsiz kalamaz
- Avrupa´nın aradığı İslâm modeli
- Bediüzzaman, Risale-i Nur ve dindar camia
- Sosyal hayatın ve aile hayatımızın tanziminde Risale-i Nur faktörü
- Bediüzzaman’ın Münâzarât eserinden; İfade-i meram üzerine bir tahlil
- Risale-i Nur’da “Avrupa” kavramı
- Diyaloğa karşı çıkanlar
- XVI. Benedikt´in feryadı
- Avusturya´da “başörtüsü”
- İsviçre’de başörtüsü
- Ribanın haram oluşu, günahı ve ribadan kurtulma yolları konularında Risale-i Nur’da neler zikredilmektedir?
İlk yorumu siz yazın