Niçin ibadet ederiz?

Her şeyden önce, biz insanların yaratılış gayesi olduğu için ibâdet ederiz. Çünkü Allah, biz insanları kendisini tanıyıp îman etmemiz ve ibâdette bulunmamız için yaratmıştır. Bu husus Kur’ân-ı Hakîm’de “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım.”1âyetiyle beyan edilmiştir.

Bu yüzden birer mü’min olarak, bu âyet-i kerîmenin ifade ettiği yaratılış gayemize uygun şekilde hareket eder, Hâlık’ımıza karşı ibâdet ve kulluk vazifemizi yerine getirmeye çalışırız.

Ayrıca Mün’im-i Hakîki olan Allah bize pek çok ni’metler verdiği için de o ni’metlere bir teşekkür ve şükran olarak Allah’a ibâdette bulunuruz.

Meselâ küçük bir hediyesini aldığımız birine, tekrar tekrar teşekkür ederken sayılamayacak kadar çok ni’metlerine, hediye ve ikramlarına mazhar olduğumuz Mün’im-i Hakiki ve Rezzak olan Allah’a karşı ibâdetle teşekkürde bulunmazsak, ne derece nankörlük etmiş olacağımız açıktır. Bu sebeple böyle bir duruma düşmemek için, ibâdet vazifemizi tam ve eksiksiz yapmaya gayret göstermeliyiz.

Hâlık-ı Zülcelâl bizleri yoktan var etmiş ve ayrıca binlerce duygu ve cihazlarla donatmış. O duygu ve cihazlarımızın ihtiyacı olan her şeyi yine O yaratmış. Hayatla birlikte bizler için insâniyet, îman ve hidâyet gibi çok kıymetli ve paha biçilemez olan bu ni’metleri de fazl ve kereminden bize vermiştir.

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri “Cenâb-ı Hak seni ademden vücuda ve vücudun pek çok eşkal ve vaziyetlerinden en yükseği Müslim sıfatıyla insan sûretine getirmiştir. Mebde-i hareketin ile son aldığın sûret arasında müteaddid vaziyetlerin, menzillerin ve etvar ve ahvalin herbirisi sana ait ni’metler defterine kaydedilmiştir. Bu itibarla, senin geçirmiş olduğun zaman şeridine elmas gibi ni’metler dizilmiş, tam bir gerdanlık veya ni’metlerin envâına bir fihriste şeklini veriyor.”2 diyerek ne kadar büyük ni’metlere vasıl olduğumuzu dile getirmektedir.

Allah-u Teâlâ da Kur’ân-ı Hakîm’deki” Allah’ın ni’metlerini saymaya kalksanız değil tek tek saymak topyekûn bile sayamazsınız.”3 âyetiyle ni’metlerinin sonsuz olduğu ve saymakla bitmeyeceğini açık bir şekilde belirtmektedir.

Bu kadar sonsuz ni’metler karşısında bizlere düşen vazife ni’met sâhibi Cenâb-ı Hakk’ı tanımak ve sevmek, ibâdetle tanıyıp sevdiğimizi göstermek, verdiği ni’metlerinden dolayı daima şükür ve minnet duyguları içinde bulunmaktır.

Şunu da unutmamak gerektir ki yapmış olduğumuz ibâdet ve şükürler, bu dünyada bizlere verilmiş olan ni’metlerin tam karşılığı olmaktan çok uzaktır. Hâlbuki Allah, îman edip ibâdet yaptığımız takdirde, bizler için ayrıca âhirette daha büyük ni’metler hazırlamış ve Cennette ebedî bir saadet va’detmiştir.

Bu durumda Allah’ın âhirette vermeyi va’dettiği bu ni’metler, tamamen O’nun hususî ihsânı, fazl ve ikrâmıdır. Yoksa bizim yaptığımız ibâdet ve şükürlerin karşılığı ve ücreti değildir.

Said YÜKSEKDAĞ

Dipnotlar:
1- Zâriyât Sûresi, Âyet: 56.
2- Mesnevî-i Nûriye, Said Nursî, s. 218, Yeni Asya, 2013.
3- Nahl Sûresi, Âyet: 18.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

1 Yorum

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.


*