Üç aylarda Risale-i Nur hizmeti

Yazıda usanan ve ibadet ayları olan Şuhur-u Selâsede sair evrâdı, beş cihetle ibadet sayılan (Haşiye) Risale-i Nur yazısına tercih eden kardeşlerime iki hadis-i şerifin bir nüktesini söyleyeceğim.” (Lem’alar, s. 283)
“Haşiye: Bu kıymetli mektupta Üstadımızın işaret ettiği beş nevi ibadetin kendilerinden izahını talep ettik. Aldığımız izah aşağıya yazılmıştır:

1. En mühim bir mücahede olan ehl-i dalâlete karşı mânen mücahede etmektir.

2. Üstadına neşr-i hakikat cihetinde yardım suretiyle hizmet etmektir.

3. Müslümanlara iman cihetinde hizmet etmektir.

4. Kalemle ilmi tahsil etmektir.

5. Bazan bir saati bir sene ibadet hükmüne geçen tefekkürî olan ibadeti yapmaktır.

“Rüştü, Hüsrev, Refet.”

İhlâs Risalesi’nin sonunda yer alan mektubun bir kısmı olan yukarıdaki pasaj, üç aylar ve diğer zamanlarda Risale-i Nur hizmetinin ehemmiyetini ve kazanımlarını ortaya koymaktadır. Anlaşılan o ki, bugün olduğu gibi mektubun yazıldığı zamanda da Üstad Hazretleri’nin çok muhtelif fıtratta talebesi vardı. Bazıları sofi meşrep diye tabir edebileceğimiz yapıdaydı. Tempolu yazma işinden bir derece yorulmaları ve üç ayları sevap kazanmak cihetiyle zikretmek ve nafile ibadetle değerlendirmek isteyen talebeleri olmuştur. Bu isteklere Üstadımız beş nevi ibadeti izah ederek Risale-i Nur hizmetinin ihtiva ettiği mana ve ehemmiyeti ortaya koyarak cevap vermiştir. Kıyamete kadar sürecek bu kaideler bugünde tazeliğini koruyor.

Sırasıyla bu maddeleri anlamaya gayret göstererek hissemizi almaya çalışalım:

1- İnsanlık tarihinin en şiddetli hücumuna maruz kalan dindarlar ile bu hücumu yapan ehl-i dalâlet nazara veriliyor. Doğrudan bilimden, fenden gelen bu saldırıların oluşturduğu tahribat çoklarını yaralıyor, belki imanlarını kaybetmesine sebep oluyor. Bu saldırılar karşısında en güçlü ve tek kalenin Risale-i Nur olduğunu müşahede ediyoruz. Zira atomdan galaksilere kadar ilmî, vicdanî, ahlâkî açılımlar yaparak adeta dine hücum edenleri kendi silâhlarıyla vurulmasına vesile olan hakikatleri savunuyor. Bu manen mücahedeninde günümüzde topla, tüfekle yapılan maddî cihad olarak değil, manevî cihadı olarak anlamamız gerekir. Yani, fikri mücadele zamanımızda kilit taşı hükmündedir. Dolayısıyla fikren galebe gelen her alanda galip oluyor. Risale-i Nur bütün bâtıl fikirleri çürütmüş, savunduğu hiçbir düşünce yüzyılı aşkın süre geçmesine rağmen çürütülememiş ve Rabbimizin izniyle kıyamate kadar devam edecek iman hakikatleri olması cihetiyle manen mücahedenin merkezi konumundadır.

2- Din hizmetinin ana omurgasını oluşturan Risale-i Nurlar’a katkının ne büyük hizmet olduğu ifade edilmektedir. Üstadımıza ders arkadaşı olmanın yanı sıra dâvâ arkadaşı olmak hepimiz için şereftir. Üstadın fiilî ve fikrî mücadelesine imkân nisbetinde katılmaya çalışmak vicdanî sorumluluğumuzdur. Unutulmamalıdır ki Üstamızın bütün neşr-i hakiketine yani iman hakikatlerinin yayılmasına, tanıtılmasına yapılan yardım doğrudan mühim bir iman hizmetinin ifasına vesile olacaktır.

3- Kâinattaki en yüksek hakikat olan imana hizmetin Müslüman kardeşlerimize yapabileceğimiz en önemli katkı olduğu nazara verilmektedir. Risale-i Nur hizmetinin en önemli gayesi imana hizmettir. Bütün Müslüman kardeşlerimize karşı en önemli sorumluluğumuz Risale-i Nurlar’la tanıştırarak imanlarının taklididen tahkiki seviye çıkartılmasıdır. Aksi takdirde çoğu Müslüman kardeşimizin vartalara düşmesi kaçınılmaz olacaktır.

4- İlim ve Risale arasındaki münasebete dikkat çekiliyor. Hangi Risale okunur ve anlaşılırsa o konuda âlim oluyoruz. Meselâ, Birinci Mektubun ilk sorusunda Hz. Hızır’ın hayatta olup olmadığı, hayattaysa neden bazı “mühim ulema!” bunu kabul etmediği sorulur. 15-20 dakikalık okumayla bazı “mühim ulema!”nın işin içinden çıkamadığı noktada, beş farklı hayat mertebesinin olduğu, her bir mertebenin ne tür özellikler gösterdiği, Hz. Hızır’ın (as) hangi mertebede bulunduğu gibi onlarca akla gelen sorulara rahatlıkla sıradan bir talebe cevap verebilir. Binlerce örneği olan bu mevzu bizlere Risalelerin en kısa yoldan en derin hakikatleri özümsememizi sağladığını ispat etmektedir.

5- “Bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır” hadisi ve yüzlerce Kur’ân âyetlerinin sonunda yer alan “Düşünmez misiniz?” “İbret almaz mısınız?” “Ne az düşünüyorsunuz!” şeklindeki bölümlere atıf var. Sevap kazanmak mı istiyoruz üç aylarda? Bu kıymetli zaman diliminden istifade etmek mi arzumuz? Üstad en az çabayla en yüksek sevabın Risale-i Nurlar’la elde edilebileceğini âyet ve hadislere dayanarak ispat ediyor. Belki bu çağın en fazla “ihmal!” edilen tefekkür ibadetinin bizleri “ihya!” edeceğini müjdeliyor. Yılın bütün günleri gündüzleri oruç tutsak, geceleri sabahlara kadar namaz kılsak dahi alamayacağımız sevabı sadece bir saatte alma imkânına sahip olduğumuzu hatırlatması bizler için ehemmiyetli bir ihtardır.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.


*