Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ümmü Seleme’nin, daha diğerlerin rivayet-i sahihiyle haber vermiş ki, Hazret-i Hüseyin, Taff, yani Kerbelâ’da katledilecektir. (El-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 9:188) Elli sene sonra, aynı vak’a-i ciğersûz vukua gelip o ihbar-ı gaybîyi tasdik etmiş.
Hem mükerreren ihbar etmiş ki: “Benim Âl-i Beytim, benden sonra, katle ve belâya ve nefye maruz kalacaklar.” (İbni Mâce, Fiten: 34.) Ve bir derece izah etmiş, aynen öyle çıkmıştır.
Mektûbât, On Dokuzuncu Mektub, s. 170
***
Amma kader nokta-i nazarında feci âkıbetin hikmeti ise:
Hasan ve Hüseyin ve onların hanedanları ve nesilleri, manevî bir saltanata namzet idiler. Dünya saltanatı ile manevî saltanatın cem’i gayet müşküldür. Onun için onları dünyadan küstürdü, dünyanın çirkin yüzünü gösterdi—tâ, kalben dünyaya karşı alâkaları kalmasın.
Onların elleri muvakkat ve surî bir saltanattan çekildi; fakat parlak ve daimî bir saltanat-ı mâneviyeye tayin edildiler. Âdî valiler yerine, evliya aktablarına merci oldular.
Üçüncü Suâliniz: “O mübarek zatların başına gelen o feci, gaddârâne muamelenin hikmeti nedir?” diyorsunuz.
Elcevap: Sabıkan beyan ettiğimiz gibi, Hazret-i Hüseyin’in muarızları olan Emevîler saltanatında, merhametsiz gadre sebebiyet verecek üç esas vardı:
Birisi: Merhametsiz siyasetin bir düsturu olan, “Hükûmetin selâmeti ve âsâyişin devamı için eşhas feda edilir.”
İkincisi: Onların saltanatı unsuriyet ve milliyete istinad ettiği için, milliyetin gaddârâne bir düsturu olan, “Milletin selâmeti için herşey feda edilir.”
Üçüncüsü: Emevîlerin Hâşimîlere karşı an’anesindeki rekabet damarı, Yezid gibi bazılarında bulunduğu için, şefkatsiz bir gadre kabiliyet göstermişti.
Dördüncü bir sebep de, Hazret-i Hüseyin’in taraftarlarında bulunuyordu ki, Emevîlerin, Arap milliyetini esas tutup sair milletlerin efradına “memâlik” tabir ederek köle nazarıyla bakmaları ve gurur-u milliyelerini kırmaları yüzünden, milel-i sâire Hazret-i Hüseyin’in cemaatine intikamkârâne ve müşevveş bir niyetle iltihak ettiklerinden, Emevîlerin asabiyet-i milliyelerine fazla dokunmuş, gayet gaddârâne ve merhametsizcesine, meşhur faciaya sebebiyet vermişlerdir.
Mezkûr dört esbab, zâhirîdir. Kader noktasından bakıldığı vakit, Hazret-i Hüseyin ve akrabasına, o facia sebebiyle hasıl olan netâic-i uhreviye ve saltanat-ı ruhaniye ve terakkiyât-ı mâneviye o kadar kıymettardır ki, o facia ile çektikleri zahmet gayet kolay ve ucuz düşer. Nasıl ki bir nefer, bir saat işkence altında şehid edilse, öyle bir mertebeyi bulur ki, on sene başkası çalışsa ancak o mertebeyi bulur. Eğer o nefer şehid olduktan sonra ona sorulabilse, “Az birşeyle pek çok şeyler kazandım” diyecektir.
Mektûbât, On Beşinci Mektub, s. 92
Konuyla ilgili makaleler:
Bediüzzaman’ın dilinden Hz. Ali
Ehl-i Beyt’in en mümtaz şahsiyetlerinden birisi olan Hazret-i Ali (ra) kan bağı olarak Allah Rasulü’ne (asm) en yakın olan, vefatına kadar da O’nun (asm) yanında yiğitçe mücadele eden bir İslâm Mücahididir.
Risale-i Nur Çizgisi ile Ehl-i Beyt Çizgisi Arasındaki Benzerlikler
Peygamber Efendimizin -Aleyhissalatu Vesselam- veciz bir şekilde ifade buyurdukları ‘Alimler peygamberlerin varisleridir’ kudsi hakikatine muhatap Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi, Kur’an- Hakimin nurlu ve hakikatli bir tefsiri olan Risale-i Nur’un hemen her bölümünde, Kâinatın Efendisi ve sebeb-i vücudu olan Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı ve Ehl-i Beyti’nin önemini ve hakikatini, yediden yetmiş yediye, avamdan havassa herkesin anlayabileceği ve istifade edebileceği tarzda izah ve ispat ederek tarif etmiştir.
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/risale-i-nur-cizgisi-ile-ehl-i-beyt-cizgisi-arasindaki-benzerlikler_366526
Kerbelâ’ya kader noktasından bakmak
“Hazret-i Hüseyin neden şehit edilmiştir? Bunun hikmet yönü nedir? Bazılarının vücuda acı vererek bu acı olayı hatırlamaları ne derece doğrudur?”
Üstad Bediüzzaman’dan birlik çağrısı
Ehl-i sünnet ve Alevîler için de; “Ey ehl-i Hak olan Ehl-i sünnet ve cemaat! Ve ey Al-i Beytin muhabbetini ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu mânâsız ve hakikatsiz, haksız, zararlı olan nizaı aranızdan kaldırınız. Yoksa, şimdiki kuvvetli bir sûrette hükmeyleyen zındıka cereyanı (dinsizlik ve süfyanizm), birinizi diğeri aleyhinde âlet edip, ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlûp ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan, uhuvvet ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta-i kudsiye (kudsî bağlar) mabeyninizde varken, iftirakı (ayrılığı) iktiza eden (gerektiren) cüz’î meseleleri bırakmak elzemdir”(Lem’alar, 52) diyerek, Süfyanizm tehlikesine karşı bu birliğin şart olduğunu belirtmiştir.
Benzer konuda makaleler:
- Risale-i Nur dâvâsının kökleri
- Alevîlerle Sünniler neden kardeş olmalılar?
- Risâle-i Nûr ve Âl-i Beyt
- Bediüzzaman Said Nursî sırat köprüsünde kiminle görüştü?
- Şahs-ı mânevî-i Âl-i Beytin hakîkî vazîfesi
- Bediüzzaman Hazretleri’nin hıllet meşrebi
- Bediüzzaman’ın vatanını savunduğu bir cephe: Rımrım Dağları
- Bende-i Şah-ı Merdan Bediüzzaman
- İslamiyet ve ırçılık
- Risâle-i Nur’un mesleği ve meşrebi
- Risale-i Nur niçin Siyasal İslam’ı reddeder?
- Bediüzzaman Said Nursî içtıhad yapmış mıdır?
- Nurs Köyü hakkındaki asılsız iddialara cevaplar
- Harem-i Şerifin Vehhabîler elinde olmasının hikmeti
- Üstad’ın köşe yazarlığı yaptığı gazeteler
İlk yorumu siz yazın