Burada, işin gerçek yüzünü Cenâb-ı Allah’a bırakmak kaydıyla, birkaç hikmetten söz edilebilir:
1- Verilecek olan Kur’ân ilmi Peygamber Efendimizin (asm) tasarrufuyla Kur’ân’ın semasından geliyor. Bu asrın insanına yeterlidir. Başka birisine sormaya gerek yoktur.
2- Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Allah’ın takdir ve tavzifiyle, Peygamber Efendimizin (asm) tasarrufunu arkasına almıştır. Asrın müceddididir. İman, hayat ve şeriat alanlarında söz sahibidir. Mehdidir. O, bu yetkiyle her soruyu halledecek, fakat soru sormayacaktır. Soru sormaması, bu yüksek yetkisinin alâmetidir.
3- Ümmetin soru sormaya değil; yıllardır birikmiş sorularına ve sorunlarına yığınla çözüme ihtiyacı vardır. Ümmet soru sorma, Bediüzzaman ise cevap verme makamındadır.
4- Soru sormak, öğrenme amaçlı olmadığında gizli kibir taşır. Oysa sırf cevap vermek, Allah’ın kendisine ihsan ettiği ilmi vermektir. Bu şükürdür. Bunda tevazu, şefkat ve ümmete yaklaşma vardır.
5- Peygamber Efendimiz (asm) ümmetinin sorularla rencide edilmesini istemiyor. Ümmetinin, gönderilen ilimle yolunu aydınlatmasını; imana ve amele önem vermesini istiyor.
Benzer konuda makaleler:
- Bediüzzaman Said Nursî sırat köprüsünde kiminle görüştü?
- Peygamber Efendimizin (asm) şefaati
- Tempo Dergisi’nin Sungur Ağabey ile Röportajı
- ‘Seyyiâtım Senin kazândandır’ ne demektir?
- Musîbetler bazı duâların hususî vaktidir
- Her suale cevap verilebilir mi?
- Allah’ın hem perdelenmek, hem de görünmek istemesi
- Cenâb-ı Hakk’ın ibadetimize ihtiyacı var mı?
- Kur’an’ın kâinatı nurlandırdığı gece: Kadir Gecesi
- Yedinci Şua’da geçen gaybî muhavere
- Kadir gecesi nasıl ibadet etmeliyiz?
- Allah’tan Risale-i Nur var!
- Aklın ve naklin çatışması üzerine bir yorum
- Allah rızası ve Bediüzzaman
- Asılsız iddialara kaynağından cevaplar
İlk yorumu siz yazın