Esirin diğer tabakalarına geçilebilecek mi?

Böyle bir sualin cevabı olarak, “geçilmiş bile” diyebiliriz. Bir mekiğe binerek Mars’a gitmek bu sema tabakalarına geçmek değildir. Önemli olan bu fizik bedenle esirden mamul sema tabakalarından bazılarına geçebilmek ve tekrar bu bizim tabakamıza (bilinen fizik âleme) sağ salim geri dönebilmektir.
Hz. İsa’nın (as) dünyevî bedeniyle tekrar nüzulünde ve Fahr-i Âlem’in  (asm) Mi’raçta yedi semadan geriye tekrar dönüşünde bu geçişlerin çok daha ilerisinin gerçekleştiğini görüyoruz. Mu’cizelerin bir işlevi de bilim dünyasına ufuk açarak teşvik etmek değil midir? 1 Sadece peygamberlerin değil, bazı ehl-i velâyetin de böyle geçişleri kısmen tecrübe ettiğini, bunun mümkün olduğunu Üstadın şu ifadelerinden anlıyoruz:

“Sekene-i arz için, semaya çıkmak için bir yol vardır.”

Peki, bunun yolu, yöntemi nedir:

“Ağırlıklarını bırakan ervah-ı enbiya ve evliya veya cesetlerini çıkaran ervah-ı emvat izn-i İlâhî ile oraya giderler. Madem hiffet ve letafet bulanlar oraya giderler. Elbette cesed-i misâlî giyen ve ervah gibi hafif ve latif bir kısım sekene-i arz ve hava semaya (semâvâta değil ama semanın diğer tabakalarına) gidebilirler” 2

Yani mu’cize veya keramet dışında da cesed-i misâlîye dönüşebilenlere, esirin tabakalarına geçmek için yol açıktır denilebilir. Birinci kat sema sayılan uzaydaki, şimdilik görünmeyen diğer altı tabakaya geçiş, bazı sekene-i arz için mümkün olduğu çıkarılabilir.

Hz İsa (as), hakikaten ölmeyip âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitmediğine ve “semâ-i dünyada cesediyle yahut cism-i beşerîsiyle” bulunduğuna 3 göre ve semâ-i dünya birinci kat sema olup kendi içinde yedi tabakaya ayrıldığına göre (önceki yazımıza bakılabilir) Hz. İsa’nın (as) bulunduğu tabakada nasıl bir özellik varsa, bu tabakaya geçişte beden ve ceset varlığını ve canlılığını koruyabilmekte ama letafet ve nûraniyet kazanarak “beden-i misalî letâfetinde ve cesed-i necmî nûraniyetinde” bir hâle dönüşmektedir. (Haşiye 1)

Dolayısıyla bu tabakada yeme içmeye gerek kalmamakta ve mekân kayıtlarını aşıp bir anda birçok yerde bulunmak mümkün olmaktadır. Hz. İdris (as)’ın durumu da aynıdır. Onun hakkında “Biz O’nu yüksek bir makama kaldırdık” buyrulmuştur. 4 Hz. Hızır ve İlyas’ın (as) bulunduğu tabaka ise bizim tabakamıza daha yakın gibidir. (Haşiye 2) Ama onlar da bedenen ölmüş ve berzah âlemine geçmiş olmadıkları halde yeme içme ile daimî mukayyet değillerdir (kısmen mukayyettirler) ve bir anda çok yerde bulunabilmektedirler. 5 Esirin bu tabakalar içinde bize en yakını ise cinlerin bulunduğu tabaka olmalıdır.

Zaten şunu biliyoruz ki, mekân kaydı, kesafetle doğru orantılıdır. Yoğunluk azaldıkça mekân kaydı zayıflamaktadır. Dolayısıyla nuraniyet kazanan mekânî kayıtları aşmaya başlar. Nitekim ruhu bedenlerine galebe eden abdalların, başka bir deyişle Hz. Hızır’ın (as) makamının gölgesine girenlerin o tabakaya geçtikleri sıralarda bir anda birkaç yerde bulundukları ve yemeden durdukları meşhurdur. “Tayy-ı Mekân” tabir edilen bu hâdiselerin beraberinde “Bast-ı Zaman” dahî gerçekleşmektedir. 6 Saydığımız bu dört peygamberin çok uzun bir ömre mazhariyeti de bu yüzden olmalıdır.

“Ey Cin ve İnsan Toplumu! Göklerin ve yerin kuturlarını aşıp çıkmaya gücünüz yeterse çıkın” âyeti 7 ins ve cinni, bulundukları tabakalardan diğerlerine geçişler için birlikte çalışmaya teşvik eder gibidir. Ancak cinleri inkâr eden, esiri bile henüz tam kabul etmeyen bugünkü fizik, şimdilik bu noktada değildir.

Fiziğin keşiflerini görmeye ömrümüz herhalde yetmeyecektir. Biz de boş beklemek yerine, münevver akıl ve nûrânî kalplerin âlem-i gayb ile âlem-i şehadet arasındaki insanî berzahlar olduğunu ve iki âlemin birbiriyle temas ve muamelelerinin insan için bu noktalar üzerinden de mümkün olduğunu öğreten 8 Bediüzzaman Hazretlerini dinleyelim. Aklın ve kalbin kapılarını bu âlemlere açan tefsiriyle bu âlemleri seyre gelecek yazımızda inşallah devam edelim.

HAŞİYE 1: Hz. İsâ (as) âhiret âlemine geçmiş olmamalıdır. Birbirinden çok farklı âlemler arasındaki derin dereleri veya farkı aşmak ve geçmek için her iki âlemle de münasebettar dönüştürücü köprüler lâzımdır. Âlem-i âhiretin yüksek köşesi olan Cennetlere, yani en yüksek hayat mertebesine geçiş için anlayabildiğimiz kadarıyla üç ana köprüden veya berzahtan ya da inkılâptan geçmek gerekir. Biri kabir, diğeri haşir, üçüncüsü de sırattır. Nasıl ki, âlem-i yakazadan âlem-i misale geçiş için uyku bir köprüdür. Nasıl ki, âlem-i dünyadan âlem-i berzaha geçiş yani adaptasyon için ölümün kendisi bir köprüdür. Hem nasıl ki, âlem-i berzahta âhirete gitmek için bekleyenlere, önce kabir hayatı (âlem-i berzah), sonra haşir dahî birer köprüdür. Aynen bunlar gibi haşir meydanından âhiretin en yüksek yerleri olan Cennetlere geçişte de sırat isminde acip bir köprü olacaktır. (bk. M. Nûriye, 10. Risale) Dünyada ibadetle terakki veya musîbetlerle tasaffî ederek kemâle eren ve nûraniyet kesbedenler, bu köprüleri kolayca bir anda geçebilirler. Böyle olmayanların ise “nura inkılâp edinceye kadar ateş ile yanması lâzımdır.” (bk. M. Nûriye, Habbe)

HAŞİYE 2: Bazı müfessirlerin: “Hayatta olan dört peygamber vardır. Bunların ikisi yerde, ikisi de göktedir. Yerdekiler Hz. Hızır ile Hz. İlyas, göktekiler ise Hz. İdris ile Hz. İsa’dır (as)” demeleri bu manada anlaşılabilir. (bk. M. Vehbi, Hülasâtü’l-Beyan, VIII, 32-34; S. SURUÇ, Peygamberler Tarihi, 131, 451, 515, 594)

Abdurrahman AYDIN

Dipnotlar:

1- 20. Söz, 2. Makam.

2- 15. Söz, 2. Basamak.

3- 15. Mektup, 4. Sualiniz; farklı bilgi için bk. Elmalılı Tefsiri, İsrâ 17/1, s. 3148.

4- Meryem 19/57.

5- 1. Mektup.

6- bk. 3. Lem’a, 3. Nükte.

7- Rahman, 55/33.

8- 7. Şuâ (Âyetü’l-Kübrâ), 11. Mertebe.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.


*