Çınar ağacında çağın tarihini yazan adam: Bediüzzaman

Barla kuş uçmaz, kervan geçmez bir köydür Anadolu’da.
Sırtını dağlara, yüzünü denize vermiştir. Bir yüzünde hüzün, bir yüzünde sükûn vardır. Tepedeki kabristandan kopan sessizlik köyün her tarafında kol gezmektedir. Yaprak titrese ses verecek kadar derin bir sessizlik hüküm sürmektedir. İnsanlar hüzün ve huzur arasında gidip gelmektedir.

Barla yeni bir çağın beşiğinde, yeni bir dönemin hemen eşiğindedir. Şanlı Osmanlı yıkılmış, yerine yeni bir devlet kurulmuştur. Yeni devlet, ne İsa’ya (as), ne Musa’ya (as) ne de Hz. Muhammed Mustafa’ya (asm) yüzünü dönmek istemektedir. Dini dünyadan kazıyıp atacak, çınar ağacının dallarını, budaklarını kıracak, yapraklarını savuracaktır. Bütün amacı, gayesi, hedefi budur. Gerçekten de helâket ve felâket asrında koca Osmanlı çınarı yıkılmış, dalları budakları kırılmış, yaprakları dünyanın üç kıt’asına savrulmuştur.

Çınarın, dalları, budakları, yaprakları dağılsa da, tohum hâlâ bu topraklar üzerindedir. Bir gün gelecek çınar yeşerecektir. Âlemlerin Efendisi’nin (asm) hicretini bekleyen Medinelilerin umudu vardır Barlalıların üzerinde. İçinde, seyyid, şerif ve havari ruhu taşıyan biri gelecek, Yokuşbaşı Mescidi’nin önündeki kökleri kurumaya yüz tutmuş çınar ağacını duâları, tazarruları, niyazları, gözyaşları ile yeşertecektir.

İşte bu günlerde bir yanı seyyid, bir yanı şerif, bir yanı ensar, bir yanı muhacir, ama her yanı havari, her yanı sahabe ruhu taşıyan bir adam gelir Barla’ya: Bediüzzaman. Bütün gayesi insanlığın imanını kurtarmaktan, bütün dünyalığı bir sepetten ibaret olan, bütün dünyalığını bir sepette taşıyan Bediüzzaman, atalarının topraklarına geri dönmüştür. Dünyayı bir sepet gibi eline alır, Barla’ya taşır. Barla, saklanan, gizlenen, siperlenen, demektir. Bir zaman sonra Hz. Ali’nin (ra) talimiyle yazılan Risaleleri ile “sırran tenevverat” sırrınca Barla gizliden gizliye aydınlanacak, Nur’un kandili olacak, bütün dünyayı aydınlatacaktır.

Üstad, Barla kâinat kitabını okuyarak Risaleleri telif etmeye başlar. İmanın gözüyle, Kur’ân’ın talimiyle ve nuruyla, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın dersiyle ve ism-i Hakîmin göstermesiyle binlerce manevî levhayı ve simayı görür ve oradan bir manevî sinema yapar.

Üstad, Barla’da Çınar Ağacı’ndaki köşkünde çağın tarihini yazar. Ebediyete kadar insanlığa yetecek Nur’u çınar yapraklarına nakşeder. Ağırlıklı nüfusu yaşlılardan oluşan ve okuma-yazma oranı son derece düşük Barla iman inkılâbının merkezi olur. Barla’da soluk soluğa Risaleler telif edilmeye başlanır. Asrın idrakine uygun çağdaş Kur’ân tefsiri Risalelerde Kur’ân hakikatleri yepyeni bir üslûp ve muhteva ile anlatılır. Bütün insanlığın imânî, İslâmî, fikrî, ruhî, kalbî, aklî ihtiyaçlarına tam cevap verecek şekilde muhtaç gönüllere ulaştırılır.

Mecliste cismanî dirilişin inkârına dair tartışmaların baş gösterdiği ve ders kitaplarına geçmesinin gündeme geldiği dönemde ahirete iman inancını anlatan “Haşir Risalesi” telif edilir.

Sekiz yıllık Barla hayatı süresince Risalelerin dörtte üçü telif edilir.

Harf inkılâbıyla Osmanlıca eserlerin matbaalarda basılması yasaklanır. Bu durum Risalelerin neşrini olumsuz etkilemesi beklenirken Barla, Bedre, Atabey, Sav ve Senirkent gibi birçok belde adeta birer matbaa olur. Risaleler elle yazılarak çoğaltılır. Okuma yazması olmayanlar aslî nüshanın üzerine kâğıt, altına da mum koyup, görünen çizgilerin üzerini kalemle dolaşarak matbaa görevi görür. İman tekniğe meydan okur. Altı yüz bin nüsha Risale bu şekilde elle çoğaltılarak Anadolu’nun her tarafına ulaştırılır.

Risalelerde, gerçekten haber veren gaybî haber niteliğinde olaylar anlatılır. Meleklerden, ruhanilerden, melek ruhlu insanlardan bahsedilir. Sesi ezelden gelmekte ve ebede doğru gitmektedir.

Okuyucularının bütün istidatlarını, lâtifelerini, hislerini tatmin eden bir atmosfer yaşatır. “Görmeğim şeyi yazmadım” diyen Bediüzzaman talebelerini Peygamberlerle, sahabelerle, evliyalarla, asfiyalarla buluşturur, konuşturur.

Risaleler gayb ile şehadet âleminin birlikte görüntülendiği bayram sinemasına döner.

İman hakikatleri çağın değişen iktisadî, siyasî, sosyolojik, psikolojik, kültürel ve edebî şartları dikkate alarak yepyeni kalıplarla sunulur. Bütün insanlığın akıllarına, nefislerine, ruhlarına, kalplerine, bütün lâtifelerine uygun, seyreden, adı “Risale-i Nur” olan muazzam kâinat senaryosunu okuyan hemen herkesin kendisinden bir şeyler bulacağı, onunla kendine yepyeni Cennetmisal bir dünya kuracağı, onunla kendine yepyeni sahabemisal hayat senaryosu yazacağı, bütün akılların muallimi ve muarrifi, bütün kalblerin muhibbi ve musaffisi, bütün nefislerin müzekkisi ve müdebbiri, bütün ruhların sultanı ve maden-i terakkisi olacağı bir dil kullanılır. Ne mutlu o dili anlayanlara, anladığını yaşayanlara…

Mustafa ORAL

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.


*