Nur’un İlk Şehidlerinden Molla Habib

Bediüzzaman Hazretlerine talebe ve harb arkadaşlığının yanı sıra, cephede at üstünde Nur şaheserlerinden İşaratü’l i’caz tefsirini yazarak Nur’un ilk kâtibi senasına mazhar olan bir şahsiyettir Molla Habib. “Nur’un İlk Kâtibi” ve “Nur Şehidi Molla Habib”  ünvanlarıyla da yâd edilen Molla Habib hakkında bir araştırma yapmak gayesiyle, önce Van’a, oradan da Özalp ilçesine bağlı Ağzkara Köyü’ne ulaştık. Bu köyde yaşayan, Molla Habib’in torunu Abdurrahman Atalay ve onun oğlu Kamuran Atalay ile görüştük. Eksik olmasınlar, bizi sıcak bir ilgi ile karşıladılar.

Molla Habib’in torunu Abdurrahman ile birlikteyiz.

Çaylarımızı yudumlarken, Abdurrahman Atalay anlatmaya başladı:

“Ben Molla Habib’in oğlu Abdulbaki Atalay’ın oğluyum. Dolayısıyla, Molla Habib’in torunuyum. Dedemin aslı seyyidler sülâlesi olarak bilinen Bahçesaray’daki Arvas’dan gelir. Dedem Molla Habib imamdır. Şimdi Ağrı’ya bağlı Patnos Konkbey Köyü imamı idi. Biz 1950’den sonra Diyarbakır- Bismil’den buraya geldik. Dedem Molla Habib mezkûr köyde imam iken Seyda (Bediüzzaman) onu Van’a  Horhor Medresesine çağırıyor. Daha önce bu Medresede okuyan dedem, Bediüzzaman ‘ın dâvetiyle bu defa Van’a, Horhor’a geliyor. Seydanın dedemi çağırmasındaki maksat, vuku bulan Birinci Dünya Harbine iştirak etme maksatlıydı. Harb başlayınca da, Dedem Seydayla birlikte harbe gider. Van ve çevresini düşman işgalinden korumak için talebelerinden gönüllü bir alay tertip ederek onlara kumandanlık yapan Bediüzzaman Hazretleri, kahramanca müdafaa neticesinde bir çok masumun kanının dökülmesine engel olur. Bu çetin çarpışmalar sırasında, Dedem de Bediüzzaman’ın yanındadır. Aynı zamanda Üstad’ın kâtipliğini yapmaktadır. Cephede, at üstünde hem düşmanla çarpışırlar, hem de Üstad dedeme İşaratü’l i’caz adlı eseri yazdırır. Dedem Molla Habib, Gevaş yakılarında Üstad’ın yanında çarpışırken, şehid düşer. Mezarı, Gevaş dışında, Hacı Zübeyr Kümbeti’ndedir.

Molla Habib’in oğlu Abdülbaki Atalay.

Risale-i Nur’da,  Molla Habib ile alâkalı şu ifadeler yer alır:

“O muharebe zamanlarında, sipere döndüğü vakit kıymettar talebesi Molla Habib ile İşarat-ülİ’caz namındaki tefsirini te’lif ediyordu. Bazen avcı hattında, bazen at üzerinde, bazen de sipere girdikleri zaman kendisi söylüyor, Molla Habib’te yazıyordu. İşarat-ül İ’caz’ın büyük bir kısmı da bu vaziyettete’lif edilmiştir. (B. Tarihçe-i Hayat)

Hazret-i Üstad, Molla Habib ile ilgili şu ifadeleri kullanır:

“Eski Harb-i Umumîde Pasinler cephesinde şehit merhum Molla Habib’le beraber Rusya’ya hücum niyetiyle gidiyorduk. Onların topçuları bir iki dakika fasılayla bize üç top güllesi atıyordu. Üç gülle tam başımızın iki metre üstünden geçip, arkada dere içine saklanan askerimiz görünmedikleri halde geri kaçtılar.

Tecrübe için dedim:

“Molla Habib, ne dersin, ben bu gâvurun güllesine gizlenmeyeceğim.”

O da dedi: “Ben de senin arkandan çekilmeyeceğim.”

İkinci top güllesi pek yakınımıza düştü. Hıfz-ı İlâhî bizi muhafaza ettiğine kanaatle Molla Habib’e dedim:

“Haydi ileri! Gâvurun top güllesi bizi öldüremez. Geri çekilmeye tenezzül etmeyeceğiz”  (Emirdağ Lâhikası, s. 261)

“Harp içinde, avcı hattında düşmanın top gülleleri arasında Kur’ân-ı Hakîmin tek bir âyetinin, tek bir harfinin, tek bir nüktesini tercih ederek, o gülleler içinde Habib kâtibine ‘Defteri çıkar!’ diyerek at üstünde o nükteyi yazdırmış. Demek Kur’ân’ın bir harfinin, bir nüktesini; düşmanın güllelerine karşı terk etmemiş; ruhunun kurtulmasına tercih etmiş.”  (Son Şahitler, c. 1, s. 102)

Abdurrahman Atalay’a ait köydeki evi.

Van’dan 60 km. uzaklıkta bulunan Ağzıkara Köyü’nde oturan Molla Habip’in torunu Abdurrahman ve  Oğlu Kamuran Atalay’a yanımızda götürdüğümüz kitapları, köylülere dağıtması dileği ile verdik ve aynı köyden dostum olan Fuad Beyle birlikte Van’a döndük.

Aziz Üstadımız ve Talebelerinin pak ruhlarına Fatihalarla birlikte; şefaatlerine mazhar olma temennisiyle.