Muhabbet devam etsin, şûrâ kuvvet bulsun

Altıncı Kelime:

Müslümanların hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyedeki saadetlerinin anahtarı meşveret-i şer’iyedir. “Onların aralarındaki işleri istişare iledir.” [Şûrâ Suresi: 38.] ayet-i kerîmesi, şûrâyı esas olarak emrediyor.

Evet, nasıl ki nev-i beşerdeki telâhuk-u efkâr ünvanı altında asırlar ve zamanların tarih vasıtasıyla birbiriyle meşvereti, bütün beşeriyetin terakkiyatı ve fünunun esası olduğu gibi; en büyük kıt’a olan Asya’nın en geri kalmasının bir sebebi, o şûrâ-yı hakikiyeyi yapmamasıdır.

Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı şûrâdır. Yani, nasıl fertler birbiriyle meşveret eder; taifeler, kıt’alar dahi o şûrâyı yapmaları lâzımdır. Ki üç yüz, belki dört yüz milyon İslâmın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak; meşveret-i şer’iye ile, şehamet ve şefkat-i imaniyeden tevellüd eden hürriyet-i şer’iyedir. Ki o hürriyet-i şer’iye, âdâb-ı şer’iye ile süslenip, Garb medeniyet-i sefihânesindeki seyyiatı atmaktır.

İmandan gelen hürriyet-i şer’iye iki esası emreder:

…Yani, iman bunu iktiza ediyor ki: Tahakküm ve istibdat ile başkasını tezlil etmemek ve zillete düşürmemek ve zalimlere tezellül etmemek. Allah’a hakikî abd olan, başkalara abd olamaz. Birbirinizi –Allah’tan başka– kendinize Rab yapmayı­nız. Yani, Allah’ı tanımayan, her şeye, herkese, nisbetine göre bir rububiyet tevehhüm eder, başına musallat eder.

Evet, hürriyet-i şer’iye Cenab-ı Hakk’ın Rahman, Rahîm tecellisiyle bir ihsanıdır ve imanın bir hâssasıdır…

Yaşasın sıdk, ölsün yeis! Muhabbet devam etsin, şûrâ kuvvet bulsun! Bütün levm ve itab ve nefret heva, hevese tâbi olanlara olsun. Selâm ve selâmet hüdaya tâbi olanlar üstüne olsun. Âmin…

B. S. Nursî Tarihçe-i Hayatı, s. 111

LÛ­GAT­ÇE:

abd: Kul.

âdâb-ı şer’iye: Dinin kaideleri, edep ölçüleri.

fünun: Fenler.

Garb: Batı, Avrupa.

hâssa: Husûsiyet, özellik.

hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye: İslâma ait sosyal hayat; İslâmî toplumsal hayat.

hüda: Doğru yol, istikamet.

hürriyet-i şer’iye: İslâmın uygun gördüğü hürriyet.

istibdat: Kanuna ve nizâma tâbî olmayan, keyfî, baskıcı yönetim; zulüm ve tahakküm.

itab: Tekdir etme, azarlama.

keşşaf: Keşfeden, açan.

levm: Kınama.

medeniyet-i sefihane: Gayr-i meşrû zevk ve eğlenceye düşkün olan medeniyet.

meşveret-i şer’iye: Dinin emrettiği ve öngördüğü danışma, görüşme, fikir alış verişi yapma sistemi.

miftah: Anahtar.

rububiyet: Rablık, ilahlık.

sıdk: Doğruluk.

seyyiat: Kötülükler, günahlar, suçlar.

şehamet ve şefkat-i imaniye: İmandan gelen şefkat ve cesaret.

şûrâ: Danışma, istişare, meşveret.

tahakküm: Baskı, zorla hükmetme.

telâhuk-u efkâr: Fikirlerin birbirine eklenmesi.

terakkiyat: Yükselişler, ilerlemeler.

tevehhüm etmek: Asılsız düşünceye kapılmak.

tevellüd etmek: Doğmak, meydana çıkmak.

tezellül: Zillete katlanma, alçalma.

tezlil: Zillete düşürme, alçaltma, ezme.

yeis: Ümitsizlik.