Kuvvet haktadır, hak da adalettedir

Dünya birçok devri yaşadı ve birçok devri de kapatı, şimdi ise, yepyeni devirler yaşıyor.
Abartılı olduğu sanılmasın. Çünkü ‘’beşinci kuvvet’’ anladığımız ve kabul ettiğimiz; kamuoyu, gözü, kulağı sesi ve dili bildiğimiz yazılı basın yayın, yani matbuat dünyası, yerini artık sosyal medya ve sanal dünya alıyor. Evet, sanal dünyada artık gerçek dünyanın kalemi, defteri, kitabı ve yazılı basım ve yazım eserlerini tedavülden kaldırıyor, cisimleri tarihe karışıyor, yerini isme resme ve kavramına bilgilere bıraktığı artık günümüzün sanal dünya, sosyal medya ve sosyal hayatın kaçınılmaz bir gerçeği kabul edilmektedir. Sanal dünyada sosyal medya kamuoyun ait sağduyu ve vicdanın bağımsız ve zorunlu gücü olarak bilinmekte ve kabul edilmektedir. Bir taraf sanal dünya, sosyal medya ve sosyal hayatta, basın yayın dünyası ve matbuat alanlarında bu gerçekler yaşanırken, diğer taraftan aynı sanal dünyanın yasama, yürütme ve yargıya ait yazılı mevzuat ve metinlerinde, özellikle hak, hukuk, insan hakları ile herkesin her devirde en çok ihtiyaç duymuş olduğu adaletin tecellisinde sorgulama, savunma ve soruşturma, yargılama, ceza ve infazın uygulaması kamuoyu nezdinde, aynı anda gerçekleştirilmekte, resmî otoriteye; kamuoyunun sağlamış olduğu sağduyu ve vicdan duygusu geri dönüşümüyle bir imtiyaz ve olağanüstü bir başarı ve baş döndürücü bir katkıyı sağlamaktadır.

İnsanlar bir yandan sanal dünyanın ve sosyal medyanın sağlamış olduğu sayısız faydalarından yararlanırken, diğer taraftan vermiş olduğu tehlike ve zararını tartışmaktadır. İnsanlıkta bugün bu ikilem içinde fayda ve zarar tartışması ve karar verme aşamasında iken; asrın sahibi Bediüzzaman Said Nursî bir asırdır Risale-i Nurlar’ın çeşitli yerlerde işaret etmiş olduğu ibret ve hikmet dersini vermiş, bu devirde henüz daha yeni keşfedildip faydalanmaya başlandığı bu gerçeğin mu’cizevî ve mühim rolünü belirtmiştir.

Evet Muhakemat’ın Birinci Makalesi Beşinci Mukaddeme’sinde; ‘’Usûl-ü müsellemedendir ki: Şerr-i cüz’î için hayr-ı kesiri tazammun eden emri terk etmek, şerr-i kesiri işlemek demektir. Ehvenüşşerri ihtiyar elzemdir. Evet, eski hikmetin hayrı az, hurafatı çok, ezhan istidatsız, efkâr taklitle mukayyed, cehil avamda hükümfermâ olduklarından, Selef bir derece hikmetten nehyettiler. Fakat şimdiki hikmet ona nispeten maddî cihetinde hayrı çok, yalanı az; efkâr dahi hür, mârifet hükümfermadır. Zaten her zamanın bir hükmü olmak gerektir’’ sözleri şimdiki içinde bulunduğumuz ve yaşadığımız bu devrin gerçeğini ispat etmektedir.

Münâzarât’ta ise aynı konuyla ilgili aynı gerçeğe işaret ederken sonunda mühim bir uyarıda bulunmayı da ihmal etmez. ‘’Hayırdan bazen şer tevellüd ettiği gibi, şerden de bazen hayır doğar. Çok şerir var ki, şerleri ahyarın maksadına hizmet ettiği için, ahyar sûretinde görünür ve şerri alkışlanır. Sen evini tamir için tahrip eylediğin vakit, başkası sirkat için delse bir cihette sana muavenet etmiş olur. Fakat tamirde ihtiyatlı olun’’1 der.

Bu devirde her yerde haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsiz başını almış gidiyor. Eğer yasaların caydırıcılığı ve yaptırım gücü olmazsa, her tarafta ayrımcılık ve kayrımcılık yapılır. Bu güç adaletin elinde olmalı. Çünkü ‘’kuvvet hakta’’dır. Hak’ta ‘adalet’tedir.

Ali ATAÇ