“İkinci vatanım Barla”
İkinci vatanım Barla | Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Kastamonu Lâhikası Mektupları’nın birinde (24. Mektup) “Hiç unutamadığım sebatkâr, ciddî kardeşlerime, hususan ikinci vatanım Barla’daki vefadar sıddıklara pek çok selâm ve duâ ederim. Binler hasret ve iştiyakla sizleri düşünen ve her yirmi dört saatte belki yüz defa duâyla tahattur eden ve duânıza muhtaç olan” der ve 8 sene sürgün hayatı yaşadığı Barla’yı vatan olarak kabul eder.
1926 yılı Mayısında Burdur’a, 1927 yılının başlarında önce Isparta’ya daha sonra ise 1927’nin Mart ayında Barla’ya sürgün edilen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, 24 Temmuz 1934 yılına kadar burada kaldı. Bu süre içerisinde, öldükten sonra dirilişi ispat eden Haşir Risâlesi başta olmak üzere, Kur’ân-ı Kerîm’i esas alan ve insanların imanlarını kurtarmalarına vesile olan Risâle-i Nur Külliyatı’ndan Sözler, Mektubat tamamen, Lem’alar ise ekseriyeti Barla’da yaz(dır)ıldı.
Yeni Said dönemi ile ehl-i imanın manevî imdadına gönderilen Risâle-i Nur’un telifi Barla’da başladığından, Bediüzzaman Hazretleri’nin nezdinde Barla’nın manevî değeri çok büyüktür. Isparta’nın Eğirdir ilçesinin küçük bir nahiyesi olan ‘Barla, Risâle-i Nur Külliyatı’nın telif edilmeye başlandığı ilk merkezdir.’
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, ‘Barla gibi tenha bir yerde, Kur’ân ve iman hakikatlerini ders veren Risâle-i Nur eserlerini telif ederek, perde altında neşrini temin ederek,’ büyük bir muvaffakiyet ve muzafferiyetle dinsizliğin oyunlarını bozmuştur.
Barla, Latince bir kelimedir. Saklanan, gizlenen, siperlenen gibi mânâları vardır. Nasıl Nur Risâleleri, ‘sırren tenevveret’ yani ‘gizlice nurlanmak’ müjdesi altında parlamış ve bütün âleme intişar etmişse, aynen öyle, Barla’nın ismi de aynı sırra mazhar olmuş ve o beşaret altına gizlenmiştir. (Aziz Barla, Necmeddin Şahiner, s. 41)
Ve Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Barla’ya neden “ikinci vatanım” demiştir?
Vatan, günlük hayatta vatandaşların sıklıkla kullandığı kelimelerden olup, uzun yıllar boyunca dilimizde yer alan ve aslı Arapçadan dilimize geçmiş bir kelimedir. Vatan, bir kimsenin doğup büyüdüğü yer, memleket, bir milletin hâkim olarak üzerinde yaşadığı, barındığı, gerekirse uğrunda canını vereceği toprak, yurt, ülke manalarına geldiği gibi, bir milletin bağımsız, hür ve egemen olarak üzerinde yaşadığı yeryüzü parçası ve onun havası ile karasularına da vatan denir. İnternet taramalarında vatan için bir şeyin çok yetiştiği, çok bulunduğu yer tarifine de rastlamak mümkündür.
Bu tarifler açısından Üstad Hazretleri’nin Barla için hangi manaları kastederek “ikinci vatanım” demiştir?
Söz konusu mektubunda Barlayı vatan olarak tarif ederken, oranın havası, suyu, coğrafyası ve toprağından dolayı bu tarifi yapmadığını rahatlıkla görüyoruz. Üstadı Barla’ya bağlayan esas sebeplerden biri ve en önemlisi; Ku’rânî hakikatlere muhatap olduğu ve ahir zamanın dehşetli inkâr cerayanlarına karşı iman hakikatlerini neşrederken bu hizmetinde kendisine yardım eden ve hayatları dahil her şeylerini feda edecek has talebe ve “sebatkâr, ciddî kardeş, vefadar sıddık” vasıflarına sahip saff-ı evvel kahraman abilerin Barla ve çevresinde bulunmasıdır. Bundan dolayı Barla dahil Isparta ve çevresini Üstadımıza, ‘o kadar hakikî kardeşlerim ve akariblerim var ki; meskat-ı re’sim (doğum yeri) olan Nurs karyesine pek çok cihetlerle tercih ediyorum’ dedirmiştir.
Yine Barla Lâhikası’nda bir mektubunda Üstad “Isparta Kahramanı” abiler için şöyle der; ‘Sizler benim için çok ehemmiyetlisiniz. Sıddık-ı vefiy (vefalı, sözünün eri olan dost) bu zamanda yoktur diyenlere karşı sizleri gösteriyorum.’
Öyleyse vatan tariflerinden biri olan, “bir şeyin çok yetiştiği, çok bulunduğu yer” manasının “ikinci vatan Barla” için tahakkuku ile Üstadımıza Isparta ve havalisini doğduğu yer olan Nurs’a tercih ettiren sebep, “sebatkâr, ciddî kardeş, vefadar sıddık” talebelerin ve hizmette yol arkadaşı “yoldaş” abilerin o bölge de çoğunlukla bulunmasıdır diyebiliriz.
Ali DEMİR