Bediüzzaman’sız Nurculuk

said-nursi-00032Ahir zamanın en mühim alâmetlerinden olan dünyevîleşme zirve yapınca dinsizliğe kapı açılmış, inkâr-ı Uluhiyet pervasızca intişar etmişti. Bizde ise, nifak perdesi altında Risalet-i Ahmediyeyi (asm) inkâr edecek cesareti bulmuşlardı.
Bu iki cereyanın derdiyle dertlenen Kur’ân ve sünnet sevdalısı Bediüzzaman Hazretleri bir bedel ödeyeceğinin şuuruyla; “Milletimin imanını selâmette görürsem cehennemde yanmaya razıyım” diyerek inkâr-ı Ulûhiyet ve risalet-i Ahmediyeyi (asm) tağyir ve inkâr karanlıklarını; Tabiat Risalesi, Tevhid, Haşir, Mu’cizat-ı Kur’âniye ve Mu’cizat-ı Ahmediye gibi elmas kılınçlarla zir-u zeber etmiştir.

Şuâ’lar gibi eczalarla da ahirzamanın röntgenini çekmiş; Deccal/Süfyan gibi dehşetli şahısların mahiyetlerini hadisler ışığında âlem-i İslâma göstermiştir.

5. Şuâ vukuundan evvel o dehşetli şahısları haber vermiş, aynen haber verdiği gibi de çıktığını o şahıslar ispat etmiş.

“Onu gördüğünüzde siyasetle mukabele etmeyin” emr-i Peygamberiye (asm) imtisal, zındıkanın planlarını bozunca; gizli ve perde altından mücadele başlamış oldu.

NUR’SUZ İSLÂMİYET

M. Kemal’in 300 lira maaşla şark vilayetleri umum vaizliği, milletvekilliği, köşk ve Medreset’üz Zehra projesi için 163 bin lira gibi İslâmî hizmetler için yaptığı bunca teklifler neyin karşılığında idi?

Onlara; “Bir elime Ay’ı, bir elime Güneş’i verseniz, bu dâvâdan vazgeçmem” diyen kâinatın Nur’u ve çekirdeği olan Habib-i Zişan Efendimiz (asm) gibi, bütün teklifleri elinin tersiyle çeviren ve onun bu asırdaki temsilcisi olan Bediüzzaman Hazretleri’nden ne istemişlerdi de din hizmetlerini rüşvet vermişlerdi?

Madem o bilmiş ve o bildirmiş, cevabı ondan okuyalım:

“Eğer o teklifi ben kabul etseydim, hiçbir şeye âlet olamayan ve tâbi’ olmayan ve sırr-ı ihlâsı taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi.”

Artık irade sükût etmişti.

O, aldığı vazifenin ne kadar zor ve büyük olduğunu biliyor ve bu güne kadar yapılmayanı yapıyordu belki de..

Kimseyle görüştürmediler, olmadı. Aç bıraktılar, olmadı. Herkese verdikleri vesikaları ona vermediler, yine olmadı. Ne ile korkuttularsa kâr etmedi. Dünya umurunda değildi.

Onun bir tek gayesi vardı: “Yeryüzünde Kur’ân’ımız sahipsiz kalmasın yeter.”

“Dünyanız başınızı yesin” dedi ve terki terk etti.

Bunu gören ehl-i dalâlet, kendi alanlarının daralması, Bediüzzaman’ın çığ gibi büyüyen Kur’ân hakikatleri Anadolu’nun bağrında ma’kes bulmasıyla, çeşitli plan ve desiselerle Bediüzzaman Hazretlerini Şeyh Said ve Menemen hadiseleri misali tahriklerle “yeter artık” dedirterek topyekûn imha etmek istediler. Bu tesebbüsleri de âkim kalınca bu defa, “zaman tarikat zamanı değil” dediği için yasakladıkları tarikatları el altından serbest bıraktılar.

Her türlü desiselere rağmen, Risale-i Nur bütün vatan sathında intişar edince, önce yasak olan dinî neşriyatın (Nur’lar hariç) basım ve yayımına müsaade ettiler.

Bazı enaniyetli hocaları da isti’mal edip teveccühü âmmeyi kırmaya çalıştılar. Çeşit çeşit hile ve entrikalarla perde arkasında devlet imkânlarını kullanarak 28 sene işkenceli hapis-sürgün ve 21 defa zehirlemeler Nur’ları söndürme gayretleri boşa çıktı.

KÜFRÜN BELİ KIRILMIŞTI

Beli kırılan yılan misal küfür, gebermeden evvel zehrini başka şekillerde, belki de suret-i haktan görünecek avâm-ı müslimini iğfal ederek kusacaktı. Öyle de oldu..

Şeytan nasıl ki; Önce inkâr,dinsizlik, lâkaydlık v.s gibi desiselerle yoldan çevirir. Zındıka da; önce dini, sonra Nur’u, sonra Sünnet-i Seniyyeyi ortadan kaldırmak ve dini tekrar ihyâ eden Said Nursî’yi ve Risale-i Nur’u yok etmek istediler, olmadı. Madem öldürülmüyor, hiç olmazsa yakınında olmak, kontrol edebilmek…

Son çare: Bediüzzaman’sız Nurculuk..

Ömer Faruk ÖZAYDIN