Tempo Dergisi’nin Sungur Ağabey ile Röportajı

Tempo Dergisi’nin Sualleri

Hazırlamak istediğim haberde Said-i Nursi’yi yakından tanımış, onun talebeliğini yapmış kişilerden, kendisinin nasıl bir insan olduğu, günlük yaşamda çevresiyle olan ilişkilerinin nasıl​_ olduğu gibi sorularıma yanıt almak istiyorum. Said-i Nursi’nin çizdiği yol bugün milyonlarca insan tarafından izleniyor. Bu insanlara kitaplarda yazanların ötesinde, kendisini bizzat gören, sohbetlerini izleyen kişilerin gözünden bir Said-i Nursi portresi çizmek istiyorum.

Bunların yanında, kendisi hakkında üretilen efsaneler hakkında da bilgiler almak istiyorum. Kendisine inanan herkese göre bir Said-i Nursi var. Kendisinin yaşamını büyük oranda biliyorum. Benim merak ettiğim ve haberimde yer vermek istediğim konu ise, kendisinin gerçekte nasıl bir kişi olduğu sorusunu yanıtlamak.
Sormayı düşündüğüm sorulardan bazıları şöyle:
Kısa bir süre içerisinde vefat edeceğini bildiği halde neden Urfa’ya gitmek istedi?
Mezarının yerinin bilinmemesinin nedenleri?
Bugün O’nun yolundan gidenlerden hangileri çevrelerine onu en doğru şekilde anlatıyor? Türkiye Said-i Nursi’yi gerçekten anlayabildi mi?

Sungur Ağabey’in Tempo Dergisine Cevapları – (04.04.2006)

Sayın Tempo Dergisi sahiplerine ;
Said Nursi ile alakadar bazı sualler soruyorsunuz.Kısaca cevabım şudur ki;
Ben 45 seneden beri intişar eden bazı gazete ve dergilerde ve Said Nursi’nin hayatına dair suallere cevabımda ve büyük Tarihçe-i Hayat’ta bildiklerimi, hatıralarımı neşretmişim.Şimdi bu ihtiyarlığımda ve hastalığımda tam cevap veremeyeceğim. Mazur görünüz.Sualinizin bir yerinde “Said Nursi’ye inananların bir kısmı kendisine peygamberlik benzeri bir misyon yüklüyorlar.” Diyorsunuz.
Cevap: Yahu, siz 21.asırda yaşamıyor musunuz?! Her şey ortada.
Bütün kitapları ortada. Said Nursi’nin fikirleri dünyanın her tarafına dağılmış.Milyonlar okuyucuları var.Kitaplarının bir yerinde böyle bir iddiası var mıdır ki böyle bir iftirayı ileri sürüyorsunuz.Said Nursi Peygamber (A.S.M)’ın izinde yürümüş ve dünyaya yayılan eserlerinde beyanıyle daima onun yolunda ve izinde yürüyen bir kahramanlar kahramanıdır.
İman’a ve İslam’a aykırı bütün efkar-ı bâtılaya sed çekmiş bir İslam fedaisidir.Allah’ın varlığını, birliğini kainatın zerreleri adedince ifade ve beyan ediyor ki dinsizlik taraftarı olan millet ve vatan düşmanlarına ezici darbeler vurmuştur.Bediüzzaman, Hz. Peygamber (A.S.M)’ın izinden giden ancak bir peygamber vekilidir. Koskoca 19. Söz ve Mektup Peygamber Efendimizin daima ümmetinin dua ve hasenatlarıyla ebediyen terakki ettiğini göstermektedirler.
İslamiyet yaşadıkça Peygamberimizin kemalatı ve hasenatı ebediyetlere doğru gidiyor. Nasıl oluyor da siz Tempocu zatlar ümmetinin bir ferdini o yüce Peygamber’e benzetiyorsunuz. Anlaşıldı siz Risale-i Nur’u okumuyorsunuz ve okumadığınız içinde böyle çok gülünç durumlara düşüyorsunuz.Eskide hükûmet Said Nursi’yi iyice anlamamıştı.Şimdi eserlerini okumakla, Nur Risaleleri elden ele, dilden dile dolaşmakla Said Nursi’nin düşmanları dahi artık dost olmuşlardır.Nur’a karşı düşmanlık fayda vermez.Herkes bunu anladı.Fethullah Gülen hakkında düşüncemi soruyorsunuz;
Öyle bir İslam hadimine ben ne diyebilirim ki. Dünya çapında hizmeti meydanda.Fethullah Gülen Bediüzzaman’ın hizmetini bir nevi devam ettiriyor demektir. Fethullah Hoca’nın bize karşı hiçbir tavrı olmadı.Ve olmazda.
Ezelden kaynaşan ervaha ayrılık olur mu? Biz İslam ümmetiyiz.Peygamber (A.S.M)’ın manevi evladlarıyız.Biz birbirimizle iftihar ediyoruz.Birbirimize dua ediyoruz.
Muhterem Tempocu arkadaşlar; Sizde ayılın, toparlanın.İslam kardeşliğiyle bir vücudun azaları gibi olalım.Ahirzamandayız, kıyamet yakındır.Her şey orada açığa çıkacaktır. Çok selamlar.Nur’un aciz bir talebesi ve Fethullah Hoca gibi İslamiyet hadimlerinin bir arkadaşı ve onlardan dua bekleyen Mustafa Sungur
Size Ahirzamandan haber veren bir hadis diye Bediüzzamanın neşrolmuş bir mektubunun suretini gönderiyorum.

ÂHİRZAMANDAN HABER VEREN MÜHİM BİR HADİS:

لاَ تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ حَتَّى يَاْتِىَ اللَّهُ بِاَمْرِهِ
Ramazan-ı şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadîs-i şerif hatırıma geldi. Belki Risale-i Nur şakirdlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi. لاَ تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى (şedde sayılır, tenvin sayılmaz) fıkrasının makam-ı cifrîsi bin beşyüİz kırkiki ederek nihayet-i devamına îma eder. ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّهُ (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi binbeşyüz altı
edip, bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane, belki galibane; sonra tâ kırk ikiye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın îma eder. وَ الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّهُ

حَتَّى يَاْتِىَ اللَّهُ بِاَمْرِهِ (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi binbeşyüz kırk beş olup, kâfirin başında kıyamet kopmasına îma eder. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّهُ
Cây-ı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil’ittifak bin beşyüz tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette binbeşyüzaltı’dan tâ kırkiki’ye, tâ kırkbeş’e kadar üç inkılab-ı azîmin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu îmalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez; fakat
Sh: » (K: 34)
böyle îmalar ile bir nevi kanaat, bir galib ihtimal gelebilir. Fatiha’da صِرَاطِ مُسْتَقِىمٌ ashabının taife-i kübrâ sını tarif eden اَلَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ fıkrası, şeddesiz bin beşyüz altı veya yedi ederek tam tamına ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ fıkrasının makamına tevafuku ve manasına tetabuku ve şedde sayılsa لاَ تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı bu hadîsin îmasını teyid edip remz derecesine çıkarıyor. Ve müteaddid âyât-ı Kur’aniyede صِرَاطٌ مُسْتَقِىمٌ kelimesi, bir mana-yı remziyle Risalet-in Nur’a manaca ve cifirce îma etmesi remze yakın bir îma ile; Risalet-in Nur şakirdlerinin taifesi, âhirzamanda o taife-i kübra-i azamın âhirlerinde bir hizb-i makbul olacağını işaret eder diye def’aten birden ihtar edildi.

اَلْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّهُ
(KASTAMONU LAHİKASI SAYFA/33)
SÖZLER NEŞRİYAT

Kaynak: NurSözler

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.


*