Tavus kuşunun verdiği dersler

Güzel bir kuş ya da canlı düşünün denildiğinde çoğumuzun aklına ilk gelenlerden birinin tavus kuşu olduğunu söyleyebiliriz.
Bir görenin kolay kolay unutamayacağı kadar güzel yaratılan bu kuştan Risale-i Nur Külliyatı’nda üç temel konuda ders almamız nazara verilmektedir.

Hepimizin aklına takılmıştır. Tarih boyunca peygamber, kitap gönderilerek insanlar doğru yola dâvet edilmesine rağmen neden çoğu iman etmezler? Ekserin iman etmemesini, küfre girmesini nasıl anlamamız gerekir? Şerrin yaratılması şer midir? Çoğu insan şeytana kandığına göre enbiyanın gönderilmesi rahmet değil midir? Kemiyet mi keyfiyet mi daha ehemmiyetlidir? Üstad Hazretleri bu suallere Tavus kuşundan misal vererek cevaplıyor: “Eğer sual etseniz ki: Bi’set-i enbiya ile beraber şeytanların vücudundan ekser insanlar kâfir oluyor, küfre gidiyor, zarar görüyor. “El-hükmü li’l-ekser” kaidesince, ekser ondan şer görse, o vakit halk-ı şer şerdir; hattâ bi’set-i enbiya dahi rahmet değil denilebilir.

Elcevap: Kemiyetin, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yok. Asıl ekseriyet, keyfiyete bakar.

Hem meselâ, tavus kuşunun yüz yumurtası bulunsa, yumurta itibarıyla beş yüz kuruş eder. Fakat o yüz yumurta üstünde tavus oturtulsa, sekseni bozulsa, yirmisi yirmi tavus kuşu olsa, denilebilir mi ki, ‘Çok zarar oldu, bu muamele şer oldu, bu kuluçkaya kapanmak çirkin oldu, şer oldu’? Hayır, öyle değil, belki hayırdır. Çünkü o tavus milleti ve o yumurta taifesi, dört yüz kuruş fiyatında bulunan seksen yumurtayı kaybedip, seksen lira kıymetinde yirmi tavus kuşu kazandı. İşte, nev-i beşer, bi’set-i enbiya ile, sırr-ı teklif ile, mücahede ile, şeytanlarla muharebe ile kazandıkları yüz binlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiya gibi âlem-i insaniyetin güneşleri, ayları ve yıldızları mukàbilinde, kemiyetçe kesretli, keyfiyetçe ehemmiyetsiz hayvânât-ı muzırra nev’inden olan küffârı ve münafıkları kaybetti.” (Mektubat, s. 56-57)

Bu izahat bize net bir şekilde ispat ediyor ki, az gördüğümüz aslında maddeten de manen de çoktur. Önemli olan “kuru kalabalıklar!” değil. Bir mü’min bir milyon gayr-i müslimden daha ehemmiyetli ve daha çoktur. Aynen bir ağaç olan tohumun, ağaç olmayan bir milyon tohumdan fazla ve kıymetli olması gibi…

İnsan fıtratında güzele karşı bir alâka var. Denilebilir ki bir masnu ne kadar güzelse o kadar sevilir. Tavus kuşunun da bu kadar sevilmesinin, Hindistan gibi ülkelerin sembolü olmasının arka planda bu güzellik yatıyor. Bu güzel yaratılmanın doğru ve yanlış olmak üzere iki farklı yorumu Dokuzuncu Lem’a da şu şekilde belirtilir: “Meselâ, hârika ve emsalsiz, gayet büyük ve gayet ziynetli, şark ve garba bir anda uçacak ve şimalden cenuba ulaşan kanatlarını kapayıp açacak, yüz binler nakışlarla tezyin edilmiş ve kanadının herbir tüyünde gayet dâhiyâne sanatlar derc edilmiş bir tavus kuşu farz ediyoruz. Şimdi seyirci iki adam var. Akıl ve kalb kanatlarıyla bu kuşun yüksek mertebelerine ve hârika ziynetlerine uçmak istiyorlar. Birisi, bu tavus kuşunun vaziyetine ve heykeline ve hârikulâde her bir tüyündeki kudret nakışlarına bakar ve gayet aşk ve şevk ile sever. Dakik tefekkürü kısmen bırakır ve aşka yapışır…”

Diğer adam der ki: “Bu mîzanlı ve nizamlı, gayet sanatkârâne nakışlar, kat’î bir surette, bir irâde ve ihtiyar ve kasd ve meşîeti iktizâ eder. İrâdesiz bir cilve, ihtiyarsız bir tezâhür olamaz Evet, tavusun mâhiyeti güzel ve yüksektir; fakat onun mâhiyeti fâil olamaz. Belki münfâildir; fâili ile hiçbir cihette ittihâd edemez. Rûhu güzel ve âlîdir, fakat mûcid ve mutasarrıf değil, belki ancak mazhar ve medardır… “ (Lem’alar, s. 114-115)

Ne garip çelişki değil mi? Sanatı görüp sanatkârı görememek ya da görmek istememek! İnkâr edilemez, beş duyuyla algılanan bir güzelliği irade, kudret, hikmet gibi sıfatlardan bağımsız düşünerek tabiat bataklığına saplanmak! Esbaba sarılarak kurtulmaya çalışmak. Bir tavus kuşunun resmini çizen ressamı inkâr edip rüzgâr esti bu tabloya boyalar öyle bir döküldüki tavus kuşunun resmi meydana geldi dersek akıllı olan hiç kimseyi inandıramayız. Hatta iddiamızda ısrar edersek bizim akıl sağlığımızdan şüphe edilmeye başlanır. Acaba tavus kuşunun canlı hali resminden daha basit midir ki tabiatperestler ve esbapperestlere bu gülünç iddiaya inanmakta ve inandırmaya çalışmaktadırlar?

Malûmunuz Peygamber Efendimiz’in (asm) hayatını anlatan kitaplar siyer olarak bilinir. Maalesef çoğunda maddî hayatı nazara verilerek asıl insanlığa gerekli olan “şahsiyet-i maneviyesinden!” yeterince üzerinde durulmadığı aşikârdır. Bu durum çoğumuzu “mekanik!” bir nazarla dar bir idraka sebebiyet vermektedir. Çözüm ise tahmin edileceği üzerine manevî şahsiyetine odaklanmaktır ki Risale-i Nur Külliyatı tam olarak bu vazifeyi ifa etmektedir. Dikkatle incelendiğinde her yerde bulunabilen bilgiler (kaç yılında doğduğu, savaşları, hanımları, evlâtları vb…) den ziyade kolay kolay başka yerde bulunamayan bilgi ve yorumların derli toplu bir şekilde istifadeye sunulduğu görülmektedir. Ayrıca maddî hayatıyla manevî hayatına nasıl bakmamız gerektiğini de Üstad Hazretleri tavus kuşu ve yumurta arasındaki ilişkiyi şu şekilde nazara vermektedir: “İ’lem eyyühe’l-aziz! Tavus kuşu gibi pek güzel bir kuş, yumurtadan çıkar, tekâmül eder, semâlarda tayarana başlar. Âfak-ı âlemde şöhret kazandıktan sonra, yerde kalan yumurtasının kabuğu içerisinde o kuşun güzelliğini, kemâlâtını, terakkiyatını arayıp bulmak isteyen adamın ahmak olduğunda şüphe yoktur. Binaenaleyh, tarihlerin naklettikleri Peygamberimizin (asm) bidâyet-i hayatına maddî, sathî, sur’î bir nazarla bakan bir adam, şahsiyet-i mâneviyesini idrak edemez. Ve derece-i kıymetine vasıl olamaz. Ancak bidâyet-i hayatına ve levâzım-ı beşeriyetine ve ahvâl-i zahiriyesine ince bir kışır, nazik bir kabuk nazarıyla bakılmalıdır ki, o kışır içerisinden, iki âlemin güneşi ve tûbâ gibi şecere-i Muhammediye (asm) çıkmıştır.” (Mesnevî-i Nuriye, Hubab, s. 99)

Cenk ÇALIK

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

İlk yorumu siz yazın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.


*