Said Nursî’nin eğitim modelinde askeriyenin yeri

Askerlik yapanlar iyi bilirler, mantığın bittiği yerde askerlik başlar derler. Türkiye’nin bütçesinin büyük bir kısmını kullanan askeriye, halk tabiri ile mantığın bittiği yer mi olmalıdır?
Askerin mantığında, asker boş kalırsa fitne üretir, o halde askeri devamlı meşgul etmek gerekli derler. 18 aylık askerlik süresinde yapılan talim ve askerlik sanatını öğrenme süresi yaklaşık bir veya iki aydır. Geri kalan süre angarya işler ile dolduruluyor, yaprak, izmarit vs. toplamak falan. Eğer boş işlerle geçirilen zaman, gerçek manada eğitime harcanırsa ülkede büyük ilerlemeler olur. Bediüzzaman; “Etfalin talimi kasri cebridir. (çocukların eğitimi mecburidir.) Etfale benzeyen akvamın terbiye ve talimleri de cebri gibi olacaktır. (Çocuğa benzeyen kavim ve insanların eğitim ve terbiyesi de bir nevi çocuk gibi, zorlama ile olmalıdır, “ (Makalat) der.
Cahil, çocuk gibidir. Nasıl ki, çocuğu bazen ikna ve bazen da zor kullanarak okutup iş ve meslek sahibi yapıyorsak, cahillerin de eğitim ve terbiyesini çocuk gibi kabul edip, ikna ile birlikte bazen eğitimin ayrılmaz bir parçası olan zoru kullanarak eğitip terbiye etmeliyiz. Medenileri ikna ile, cahilleri icbarla (cebirle) eğitmeli.
Çocukların okullara başlama yaşları vardır ve mecburidir. Bu mecburi eğitimi, millî eğitim yürütüyor. Aynı şekilde cahil kalmış veya imkân bulup okuyamamış insanların eğitimi de mecburi olmalı ve bu eğitimi askeriye üstlenmelidir. İki yıl gibi uzun bir sürede, okumamış insanları, olur olmaz işleri yaptırmak ve marşları ezberletmektense, her birinin bir sanat öğrenmesine imkân verilebilir. Cahil insan potansiyel suçlu gibidir. Eğer işsizse, gayrimeşrû yollarda az bir para karşılığında kullanılabilirler. Devlet, baba gibi şefkatli olmalı. Her baba çocuklarının okuyup iş güç sahibi olmasını istemesi gibi, devletin de her vatandaşı için bir meslek öğretmek, eğitmek ve iş bulmak görevleri arasındadır.
Barınma, beslenme ve korunma insanın temel hak ve ihtiyaçlarındandır, demokratik hukuk devletlerinin asıl görevleri bu ihtiyaçları karşılamalarıdır. Devletin, okuyup iş bulsaydın demeye hakkı yoktur. Çünkü idarecilik mazeret kaldırmaz. Türkiye’nin bütçesinin önemli kısmını tüketen TSK, bu büyük boşluğu doldurabilir. Angarya işler ile askerleri meşgul etmek yerine, terzilik, marangozluk, berberlik, demircilik, çiftçilik vb. yüzlerce meslek çeşiti vardır. Bu şekilde hem o kudsî ocak sevdirilir hem de mesleksiz insan kalmaz. Okuma yazma öğretildiği gibi Kur’ân eğitimi de verilebilir, o cahil insanlar hem dünyasını hem de ahiretini kazanabilirler. Bunun gibi hapishaneler de birer okula dönüştürülebilir.
Bediüzzaman; “Aşairde (aşiretlerde) asker olmayanların da onlar gibi asakir-i milliye (askerlik) yapmalı; ta ki şua-ı elektrikiye (ışık) gibi olan askerlik, o aşair-i muhtelife-i (çeşitli aşiretler) mütecavire (etrafında) meyanında bir münasebet-i kimyeviye (kimyavî bir etki) gibi peyda ederek imtizac-ı efkâr (fikirlerin kaynaşması) ve irsal (gönderme) ile onların cevherlerini ve kıymeti hakikiyelerini izhar (açığa çıkartsın) etsin, ziya-i marifet ve Kürtlerin hararetli kuvvetlerini tevlid (doğursun) edebilsin.“
Yapılan araştırmalara göre, sayı bakımından dünyanın büyük ordularından birine sahibiz. Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerin ordularının nüfusu 150–200 bin arasındadır. Bizim ordumuz ise 800 bin dolayındadır. Avrupa’daki bu küçük ve dinamik ordular, miletler arası savaşlara katılıyor, ülkeler işgal edebiliyor. Bizim ordumuz bu kadar kalabalık olmasına rağmen çok hantal ve statik.
Toplum bilimcileri, dünyadaki orduları üç guruba ayırıyor. Birinci gurupta ABD, İngiltere gibi ülkelerin orduları geliyor ki, bunlar dünyada caydırıcı güç olarak kullanılıyorlar ve gerek olursa diğer ülkeleri de işgal edebiliyorlar. İkinci grup ordu ise, aile saltanatlarını ve sömürgeci ülkenin menfaatlerini korumakla görevlidirler. Orta doğu ülkelerinin orduları bu şekildedir. Üçüncü grup ordu ise, rejimi ve kutsal devleti, halkına karşı korumakla görevli olan ordulardır. İşte Türk ordusu, bu çeşit orduların en büyüğüdür. Bütün görevi rejimi ve kutsal devleti korumaktır. 90 yıllık cumhuriyet döneminde, Türk ordusu bu görevi yerine getirmiştir, bize en yakın uyum gösteren Mısır ordusudur.
Bu 800 bin kişilik ordu, Bediüzzaman’ın dediği gibi, eğitimde kullanılırsa, okuyamamış ve meslek sahibi olamamış kimse kalmaz. Bediüzzaman, Kürtlerin eğitiminde geri kalışlarının sebebini, yeni fenlerin medrese eğitimine girmemesine ve askerî eğitimin gerçek manada yapılmamasına bağlıyor. Sonuç olarak, “bunun çare-i yegânesi aşiret alaylık ve askerlik babı alisi (yüksek kapısı) mekatip (mektepler) ve maarifi (eğitimi) içlerine idhal (sokmak) …… medreseleri (ihya (diriltmek) ile, ulumu diniye ile beraber fünun i lâzime-i medeniyeyi (din ilimleri ile fen ilimlerini) Kürt ulemasına tedris etmektir.“ diyor.
Bediüzzaman, özet olarak” Kürtlerin kopmaz halatı olan ittihat, bir saray olsa, aşiret alayları ve her unvana galebe çalan askerlik, esaslı ve uzun bir temel ve sağlam bir tavan olacaktır,” diyor.
Sonuç olarak anladığım, Kürtlerin ittihadı (birliği) için formül şudur; birincisi, fen ilimlerini medreselere sokmak, ikincisi ise cehaleti kaldırmak için, askerliği gerçek manada şefkatli bir eğitim yuvasına çevirmektir. Bundan hem Kürtler, hem de Türkiye kazanır.

Osman KOYUNCU