Risale-i Nur medyaya nasıl bakıyor?

21 Şubat 1970’de yayın hayatına başlayan Yeni Asya’nın kuruluş sene-i devriyesi vesilesiyle kendimizi kıyasıya sorgulamalıyız:
Fert ve aile olarak “oku”manın, basın-yayın/medyanın hayatımızdaki olumlu ve olumsuz yönlerinin farkında mıyız? Basın-yayının neresindeyiz; neresinde olmalıyız? Bunlarla ilgili vazifelerimiz var mı, varsa nelerdir ve lâyıkıyla ifa edebiliyor muyuz?

Peygamberimiz (asm), Mütekellim-i Ezeli’den aldığı “müjdeleyici ve sakındırıcı” vahyi, mektuplar / lâhikalarla zamanın kral, imparator ve reislerine de tebliğ ettiği mektuplardan ilham almamış mıdır?

Risale-i Nur, matbuat / basın-yayın/medyaya nasıl bakıyor? Evet, Asr-ı Saadet tebliğ ve irşad modelini çağımıza taşıyan Bediüzzaman; Mektubat, Kastamonu, Emirdağ ve Barla Lâhikalarıyla matbuat ve gezetecilik arasındaki irtibatları araştırıp, müzakere, mütalâa etmemiz gerekir.

Neden neşriyat? Bediüzzaman’ın şu muhteşem tesbitleri yol gösterici: “Elbette nev-i beşer, âhir vakitte ulûm ve fünûna dökülecektir.”

“Ulûm ve fünûnun en parlağı olan belâgat ve cezâlet, bütün envâıyla âhir zamanda en mergub bir sûret alacaktır. Hattâ, insanlar kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icrâ ettirmek için, en keskin silâhını; cezâlet-i beyândan ve en mukàvemetsûz kuvvetini, belâgat-ı edâdan alacaktır.” 1

Bir haberin, bir hadisenin on dakikada bütün dünyayı dolaşması bunu göstermiyor mu?

Ve bu vasat ile bu şartlarda Yeni Asya’nın Bediüzzaman’ın şu direktifinden hareketle kurulduğunu da tahlil etmeli ve sorgulamalıyız: “Risale-i Nur, bu mübarek vatanın mânevî bir halâskârı olmak cihetiyle; şimdi iki dehşetli mânevî belâyı defetmek için matbuat âlemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.

– O dehşetli belâdan birisi: Hıristiyan dinini mağlûp eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli “dinsizlik cereyanı”dır.

– İkincisi: Âlem-i İslâm’ın bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ittihamlarını izale etmek için matbuat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi. 2

Dipnotlar:

1- Sözler, İstanbul, 1999, s. 239-240.

2- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 189.