Risale-i Nur gözüyle duâ

sorgulayanDuâ, en kısa ve öz manasıyla Allah’a yalvarmak ve her şeyi ondan istemektir.
Çağımızın manevî tefsiri olan Risale-i Nur, duâyı çok şümullü manalarıyla ve mahiyetiyle izah ederek günümüz insanının nazarlarına sunmuş ve bu meselede de birinciliğini göstermiştir.

Risale-i Nur, insanın en mühim vazifelerinden birisinin duâ olduğunu ve “insanın bu âleme ilim ve duâ vasıtasıyla tekemmül etmek için geldiğini”1“Nihayetsiz acziyle nihayetsiz beliyyata maruz ve hadsiz a’danın hücumuna müptelâ ve nihayetsiz fakrıyla beraber nihayetsiz hacata giriftar ve nihayetsiz metalibe muhtaç olduğundan, vazife-i asliye-i fıtriyesi, imandan sonra duâdır. Duâ ise, esas-ı ubudiyettir.”2 demektedir. “Yani binden ancak birisine eli yetişemediği hacatına dair, Kadiü’l hacat’a lisan-ı acz ve fakr ile yalvarmaktır ve istemek ve duâ etmektir. Yani aczin ve fakrın cenahlarıyla makam-ı âlâ-yı ubudiyete uçmaktır.”3 Çünkü “İnsan, bütün zihayat âlemi içinde nazik, nazenin, nazdar bir çocuk hükmündedir. Rahmânirrahîmin dergâhında, ya zaaf ve acziyle ağlamak veya fakr ve ihtiyacıyla duâ etmek gerektir; ta ki, makasıdı ona musahhar olsun veya teshirin şükrünü eda etsin.”4

Risale-i Nur, “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var”5 (Furkan s. 77.) mealindeki âyeti nazarlara sunarak duânın ehemmiyet ve elzemiyetini belirtmekte ve şöyle demektedir: “Duâ bir ubudiyettir; ubudiyet ise, semeratı uhreviyedir. Dünyevî maksatlar ise, o nevi duâ ve ibadetin vakitleridir; o maksatlar gayeleri değil.”6 “Cenâb-ı Hak, ibâdını o vakitte bir nevî ibadete dâvet eder.”7 Bu sebeple, “Beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin tasallutu, bazı duâların evkât-ı mahsusalarıdır ki, insan o vakitlerde aczini anlar; dua ile niyaz ile Kadir-i Mutlâkın dergâhına iltica eder.”8 “Demek dua bir sırr-ı ubudiyettir. Ubudiyet ise halisen livechillâh olmalı. Yalnız aczini izhar edip, duâ ile ona iltica etmeli; Rububiyetine karışmamalı. Tedbiri O’na bırakmalı, hikmetine itimat etmeli, rahmetini ittiham etmemelidir.”9 “Madem Cenâb-ı Hak hâkimdir; biz ondan isteriz, O da bize cevap verir, fakat hikmetine göre bizimle muamele eder. Hasta, tabibin hikmetini ittiham etmemeli. Hasta bal ister; tabib-i hazık, sıtması için sulfato verir. Tabib beni dinlemedi denilmez. Belki ah-u fizarını dinledi, işitti, cevab da verdi, maksadın iyisini yerine getirdi.”10

“Duânın tesiri azimdir. Hususan duâ külliyet kesb ederek devam etse netice vermesi galiptir, belki daimîdir.”11 diyen Risale-i Nur, şu çok mühim noktaya da dikkat çekmektedir şöyle ki: “Kâinatın hilkâtinden sonra, başta nev-i beşer ve onun başında âlem-i İslâm ve onun başında Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtu Vesselâmın muazzam olan duâsı bir sebeb-i hilkat-i âlemdir.”12 yani âlemin yaratılış sebebidir. Bu noktadan da duânın son derece ehemmiyetli olduğu anlaşılmaktadır. Risale-i Nur, duânın üç nevi olduğunu beyanla: “Birinci nevi istidat lisanıyladır. Bütün nebatatın duâları gibi. İkinci nevi: İhtiyaç-ı fıtrî lisanıyladır. Bütün zihayatın iktidarları dâhilinde olmayan hacat-ı zaruriyeleri için duâlarıdır. Üçüncü nevi: Lisan-ı ıztırarıyla bir duâdır ki, muztar kalan her bir zîruhun ve ihtiyaç dairesinde zişuurların duâsıdır ki, bu da iki kısımdır.”13 “Biri fiilî ve halî, diğeri kalbî ve kalîdir. Meselâ, esbaba teşebbüs, bir duâ-i fiilidir. İkinci kısım lisan ile kalb ile duâ etmektir; eli yetişmediği bir kısım metalibi istemektir. Bunun en mühim ciheti, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi şudur ki; duâ eden adam anlar ki, birisi var; onu hatırat-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, her arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına medet eder.”14

Risale-i Nur, insanın iradesinin bir eline duâyı, diğer eline de istiğfarı alarak saadet-i ebediye yolunda günahlardan temizlenme ve cehennemden de muhafaza olmasını istemektedir. Çünkü “Duâ ve tevekkül meyelan-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi, istiğfar ve tevbe dahi meyelan-ı şerri keser, tecavüzatını kırar.”15 Evet, Cenâb-ı Hak’tan istediklerimiz duâ olduğu gibi; aslında tevbe ve istiğfar etmemiz de bir duâdır. Bu sebeple, “Duâ gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan bir vesileyi elden bırakma”mak16 lâzımdır. Çünkü Allah “Eğer vermek istemeseydi, istemek vermezdi.”17 Evet “Ferşten arşa, ezelden ebede kadar en geniş dairelerde insanın vazifesi, yalnız duâdır.”18 Öyleyse “Şu âlemde mü’minin mü’mine karşı en büyük yardımı duâ iledir.”19

Barla Lâhikası hakikatince evvela hal-i âlemin ıslâhı, sonra âlem-i İslâm’ın salâhı, Deccal ve Süfyanizmin kahrı, millet ve memleketimizin selâmeti cemaatimizin uhuvvet ve tesanüdü, iman ve Kur’ân hizmetlerinde muvaffakiyetimiz, Risale-i Nur’un hâkimiyeti ve sair neşriyatımızın ve Yeni Asya Gazetemizin intişarı ve aile ve çocuklarımızın muhafazası için duâlara devam edelim inşaallah. “Cenâb-ı Hak bizi ve sizi, bu zamanın cazibedar fitnesinden kurtarsın ve muhafaza eylesin, amin”20 Duâlarınızda olmak temennisiyle.