Risale-i Nur dairesi ve talimatları

deniz-sözlerAsrımızın imamı Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “Bu zamanda her şeyin fevkinde hizmet-i imaniye en ehemmiyetli bir vazifedir.”1 ve “Risale-i Nur ve Şakirtlerinin meşgul oldukları vazife, ruy-i zemindeki bütün muazzam mesailden daha büyüktür”2 ifadeleriyle, Risâle-i Nur’un makbuliyetini ve önemini ortaya koyarak; bu zamanın mürşidi, Kur’ân’ın i’cazı ve hakiki tefsiri o olduğunu belirtmiştir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “Risâle-i Nur’un talimatı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Fevkalade sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lazımdır; onda terakki etmeliyiz.”3 ifadeleriyle de Risâle-i Nur dairesindeki ölçü ve düsturları içine alan talimatlarına da özellikle dikkat çekmiştir.
Risâle-i Nur’un dairesinin talimatlarına her Nur talebesi uymakla mükelleftir. Bu nurlu dairenin talimat başlıkları özetle şunlardır: Rıza-i İlâhîyi esas maksat yapmak, ihlâsı kazanmak, hakikî uhuvveti elde etmek, şahs-ı manevi oluşturmak, iştirak-ı a’mal-i uhreviyeye dâhil olmak, ıslâh-ı nefs etmek, rabıta-i mevt yani ölümü düşünüp, dünyanın fani olduğunu mülahaza etmek, sebat, metanet, ittifak, ittihat, azamî takva, azamî fedakârlık, azamî sadakat, azamî irtibat ve tesanüdde terakkî etmek, müsbet hareket etmek, enaniyeti terk etmek, muhabbet fedaisi olmak, meşveretle hareket etmek, cematten hissesiz kalmamak, huzur-u daimiyi kazanmak, cihad-ı maneviyi yapmak, iktisat etmek, istiğna yani kimseden minnet almamak, ihtiyatlı olmak, îsâr hasletini rehber etmek, hizmet-i diniyenin mukabilinde ücret almamak, hubb-u cah ve teveccüh-ü nâstan kaçınmak, acz, fakr, şefkat ve tefekkürü esas almak, farzları edâ edip, kebairi terk etmek, namazı tadil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmak, Risâle-i Nur’u anlayarak okumak, Risâle-i Nur’a zeki muhatab olmak, Risâle-i Nur’la kitabeten veya kıraaten meşgul olmak, şevkli ve ümitvar olmak, tevhid-i hakikiyi kazanmak, marifetullahta terakki etmek, her şeyde rahmetin izini, özünü, yüzünü görmek, mânâ-i harfî ile bakmak, Kur’ân’ı ve sünnet-i seniyyeyi rehber yapmak, niyet-i sadıkayı esas almak, vazife-i İlâhiyeye karışmamak, kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek, ehl-i hakla ve zındıkaya karşı Hristiyanların hakiki dindar ruhanileriyle ittifak etmek, hüsn-ü zan etmek, doğruyu ve doğruluğu esas almak, yalan söylememek, fenalığa karşı iyilikle mukabele etmek, haset etmemek, dostlara karşı mürüvvetkârâne muâşeret ve düşmanlara sulhkârâne muamele etmek, tarafgirlik yapmamak, imanî meselelerde münakaşa etmemek, adavet ve hırstan kaçınmak, kanaatkâr olmak, tenkit ve gıybet etmemek, takdir edici yoldaş olmak, bir elimize duâyı bir elimize istiğfarı almak, kalb ve ruhun daire-i hayatına girmek, tenbellik ve tenperverlikten kaçınmak, sa’y ve ameldeki lezzeti yakalamak, kâinattaki hikmet-i İlâhiye kanunlarına ve şeriat-ı fıtriye-i kübrâya riâyet etmek, sabır kuvvetini yerinde kullanmak, dünya menfaati ve maişet derdi için dünyayı ahirete tercih etmemek, menfî milliyet ve siyasetten kaçınmak, ehven-i şerri ihtiyar etmek, hürriyetçi demokratların dine taraftarlığına tam kanaat etmek, âhirzamanın deccal ve süfyan gibi eşhas-ı müthişe-i muzırralarına karşı uhuvvet-i İslâmiyet kale ve siperine girmek, küfr-ü mutlaka ve anarşîliğe set çekmek, asayişi muhafaza etmek gibi daha birçok düstur ve ölçüden teşekkül eden, Risâle-i Nur’un şaşırtmaz ve yanıltmaz dairesinin talimatlarına sadakatle bağlı kalmak çok büyük kâr ve kazançları beraberinde getirmektedir.
Evet, “Risâle-i Nur, on beş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikîyi on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırıp, her bir şakirdine, her bir günde binler halis lisanlar ile edilen makbul duaları ve binler ehl-i sâlâhatin işledikleri a’mal-i salihanın misil sevaplarını kazandırıp, her hakiki, sadık ve sebatkâr şakirdini amelce binler adam hükmüne getirerek… ehl-i saadet ve ashab-ı Cennet olacaklarını müjdelemektedir. Elbette, böyle bir kazanç öyle bir fiyat ister.”4
Üstad Bediüzzaman Hazretleri ayrıca, şimdiki asrın ve istikbalin mürşidi olan “Risâle-i Nur dairesinin yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarikat ve sofi meşrep zâtlar, onun cereyanına girmek ve ilim ve tarikatten gelen eski sermayeleriyle ona kuvvet vermek ve genişlemesine çalışmak ve şakirtlerini teşvik etmek ve bir buz parçası olan enaniyetini, tam bir havuzu kazanmak için, o dairedeki âb-ı hayat havuzuna atıp eritmek gerektir ve elzemdir.”5 ve “Çok delillerle ve emarelerle tahakkuk etmiş ki, Risale-i Nur eczaları Kur’ân’ın tereşşuhatıdır”6 ifadeleriyle de Risâle-i Nur’un talimatı dairesinde olmanın zaruretini belirtmiştir.
Altı bin sayfasından üç bin sayfası Nurun meslek ve meşrebini öğreten talimatlardan müteşekkil Risâle-i Nur gerçeğini görmezden gelmek ve ona lakayd kalmak akl-ı selimin işi değildir.
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin, “gayet çalışkan ve halis kardaşlarımızdan elmas kalemli Kuleönülü Sarıbıçak Mustafa Hulusi’nin on fıkra yerine geçecek tek birinci fıkrası”7 olarak nitelediği mektubda, Mustafa Hulusi ağabeyin (rh) o çok manidar ifadeleri herkese çok şeyler anlatmakta ve birçok şifreyi de çözmektedir. İşte mesaj yüklü ifadelerinden bazıları: “Ey küre-i arzda bulunan gençler, hocalar ve halifeler: Bin senedir insanların aradığı Mehdi Hazretlerinin piştarı (öncüsü) ve müjdecisi, Üstadımın neşrettiği Risâle-i Nur’dur. Ey hocalar ve halifeler! Bizim ilmimiz bize yeter deyip yıldız böceği gibi şevkinize, ilminize aldanmayın. İnsanın kendi bildiği kendine kâfi gelmez. Her insan her meseleyi anlayamaz. Risâle-i Nur bu zamanın bir mehdisi ve müceddididir.”8
Bu zamanın farz vazifesi olan İttihad-ı İslâm idealinin gerçekleşmesi ve dünyada ve Türkiye’de imani, içtimai ve siyasi dengelerin kurulması ve sağlığına kavuşmasının yegâne çaresi Risâle-i Nur mesajının okunması ve anlaşılmasıdır. Çünkü ”Gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükümet, âlem-i İslâm ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risâle-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazıyla (göstermesiyle) gösterecektir.”9
Ayrıca,“Küre-i arz ve küre-i havaiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-ı Kur’âniye ve ehl-i imanın elinde bir elmas kılınç olan Risâle-i Nur“10 neden bir türlü devletin, hükümetin ve meclisin gündemine gelmiyor? Ve neden ademe mahkûm edilmek isteniyor?
“Değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler-–hadsiz tecrübeler ile—Risâle-i Nur’un imani ve Kur’anî derslerinde bulabilir ve buluyorlar.”11 Hem, “Bu vatan, bu millet ve bu vatanda ki ehl-i hükûmet, ne şekilde olursa olsun, Risâle-i Nur’a eşedd-i ihtiyaçla muhtaçtırlar.”12

Dipnotlar:
1-Kastamonu Lahikası 113,
2-Emirdağ Lahikası 90,
3-Kastamonu Lahikası 113,
4- Kastamonu Lahikası 163,
5- Kastamonu Lahikası 164,
6-Mektubat 725,
7-Barla Lahikası 233,
8- Barla Lahikası 242–3,
9-Emirdağ Lahikası 148,
10-age. 96,
11-Tarihçe-i Hayat 501,
12-age.484

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

1 Yorum

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir.


*