Mehdi’nin siyasetteki vazifesi

Mehdi´nin Siyasetteki Vazifesi - Sorularla Said Nursi

Aşağıda okuyacağınız mektup, Üstad Bediüzzaman`a ait olup 1944`te kaleme alınmış. Orijinal bir nüshası muhterem Abdulkadir Badıllı`nın hususi arşivinde mahfuz tutulan bu mektup, Emirdağ-1 Lahikası asılları arasında kayıtlıdır. Bu mektupta geçen Mehdiyet meselesine dair ifadeler calib-i dikkattir.

Hele, mektupta geçen orjinal bazı cümleler var ki, bir hayli düşündürücüdür:

Mesela, ortalarda `Gerçi, hakikat noktasında…` diye başlayan ve sonlarda `Şakirdleri tam itimad ve kat`i yakinlerini takviye için…` diye başlayan cümleler gibi. İşte, aşağıda tamamına yakın kısmını okuyacağınız bu mektubun Üstad Bediüzzaman`a ait olup olmadığını bilmeden, içindeki ifadelere tenkit parmağını uzatan bir yazar, kafasındakilere uymadığı için, bunların bir uydurmadan ibaret olduğuna hükmetti.

Hatta, `Davul Mehdi`de, tokmak Papa`da mı olacak?` başlıklı bir yazıyla, mektuptaki ifadelerle alay etti. Şu ifadeler aynı yazıdan iktibastır:

`Efendim, guya Bediüzzaman`a ait bu mektupta, `Gerçi hakikat noktasında Ahirzamandaki Büyük Mehdi, siyaseti tam dindar İsevilere bırakıp, yalnız İslamiyet hakikatlerini isbata, izhara, icraya çalışır` cümlesi yer alıyor. Mantığa takla attıran kişiler, cümledeki tenakuzu fark edemeyecek kadar da ilimden nasibsiz olduklarını göstermişler. …

Üstad, bir başka eserinde `Yalan, bir lafz-ı kafirdir` (Sözler, Lemeat, s.663) diyor. Söylemediği bir sözü o zata isnad edenler, yahut da o zatın cümlelerinin arasına girenler, kesinlikle bu mukaddes dinin mensupları olamaz.`

Sonra, bu yazının neşrolduğu aynı gün içinde kaleme sarılma mecburiyeti hisseden muhterem Abdulkadir Badıllı, bu `tenkit ve tahkir uzmanı yazar`a cevaben gayet açık şöyle bir mektup yazdı: `.

..İsimli yazar, …isimli gazetede, yine kendi mantığını Risale-i Nurun ve Hz. Bediüzzaman`ın mesleğinin temelinde layetezelzel bir esas kabul ederek; 1944`ten beri Emirdağ-1 Lahikası asıllarında kayıtlı üstadımızın bir mektubu için `Uydurulmuştur` diye ittihamlarda bulunmuş. `Buna karşı deriz ki: 50 seneden beri yanımda mahfuz, yazma Emirdağ-1 kitabında yazılı olan bu mektub, eğer Hz. Bediüzzaman`a iftiraen uydurulmuş birşey ise, Cenab-ı Aziz-i Cebbar, ben içinde dahil olmak üzere, onu uydurana bin lanet etsin ve onu Cehennemin esfel-i safilinine atsın.

`Amma, eğer o mezkur mektup, kat`i ve şüphesiz olarak Hz. Bediüzzaman`ın ise ve …isimli yazar gibi görmediğine inanmayan bir şahıs, kalkıp bunu cehl-i mürekkep gözlüğüyle inkara ve küfre kalkışıyorsa, o durumda Aziz-i Cebbar olan Zat-ı Zülcelal, onun müstehakını versin. `Risale-i Nur talebelerine binler selam.` Abdulkadir Badıllı (17.04.2004)

* * *

Aradan aylar geçtikten sonra, sözkonusu yazar, bir yazısında adeta `Haa evet, tahkik ettim, Üstad Bediüzzaman`a ait öyle bir mektup varmış` dercesine, konuya temas edip geçti. Ne var ki, bu `tahkiksiz ehl-i tahkir` olan yazar, sonradan da sanki Üstad`a ait böyle bir mektup yokmuş gibi davrandı ve Mehdi meselesi hakkında bildiğini okumaya aynen devam etti.

Şimdi, sözü uzatmamak ve sizleri daha fazla merakta bırakmamak için, Üstad Bediüzzaman`a ait fevkalade ehemmiyetli ve münekkitlere de cevab-ı müskit mahiyetini taşıyan söz konusu o gayr-ı münteşir mektubun kısm-ı azamını sizlere takdim ediyoruz. Şöyle ki: Aziz, sıddık kardeşlerim! …

Ahmed Feyzi ve Halil İbrahim`in mektublarını okudum. Bu iki metin ve kıymettar ve tam sadık kardeşlerim mektublarında benim şahsıma ziyade ehemmiyet veriyorlar. …Şahsıma ait olan fevkalade hüsn-ü zanlarını Risale-i Nur`a çevirseler daha iyidir. Ben de, Halil İbrahim`in parlak sadakatından tezahür eden mektubunu ta`dil edip bana karşı hitabını Risale-i Nur`a çevireceğim; sonra size gönderip Lahika`ya yazılsın.

Ve, çok dikkatli ve Risale-i Nur`un avukatı kardeşimiz Ahmed Feyzi`nin Mehdi hadisesini Risale-i Nur dairesi içinde çokça medar-ı bahsetmesi, ehl-i dünyanın evhamını tahrike sebep olabilir. Çünki Mehdi manasında, bir siyaset dahi bulunuyor diye eskiden beri fikirlerde yerleşmiş. Risale-i Nur bu mes`eleyi halletmiştir.

Ahirzamandaki büyük Mehdi`den evvel çok mehdiler gelmiş geçmiş diye Risale-i Nur isbat etmiş. Rivayetlerin muhtelif olması bu noktadan ileri geliyor. Bu zaman şahıs zamanı olmadığından o ehemmiyetli ünvanlar şahıslara verilmez.

Hem Risale-i Nur`a da siyaset manası da taşıyan o ünvanı vermemek münasiptir. Müceddidiyet kafidir. Gerçi, hakikat noktasında, ahirzamandaki gelecek büyük Mehdi, siyaseti tam dindar İsevilere bırakıp yalnız İslamiyet hakikatlarını isbata, izhara, icraya çalışır. Ve bu nokta-i nazardan, Risale-i Nur, o zat-ı mübarekin (Mehdi`nin) veyahut onun cemaat-ı nuraniyesinin şahs-ı maneviyesinin çok vazifelerinden en ehemmiyetli vazifesi olan hakaik-ı imaniyenin isbat ve neşrini tam yapıyor.

Fakat bu evhamlı ve bahaneleri arayan ve herşeyi siyaset noktasında düşünen adamlara karşı bu mehdi ünvanını Risale-i Nur`a vermek Risale-i Nur`un ihlas sırrına ve dünyaya tenezül etmemesine muvafık olmaz. Evet, Risale-i Nur`daki sırr-ı ihlas, yüzde doksan ihtimaliyle de olsa o makama talip olmamaklığımı iktiza ediyor.

Çünkü küçük bir memuriyet veyahut zabit olmak gibi bir makamı düşünen, harekatını o makama tevcih ediyor. Onu maksat yapıp ona çalışıyor. İhlasını kaybeder. Uhrevi amellerini ona basamak yapsa, bütün bütün yanlış olur. İşte böyle kudsi ve parlak bir makamı ve memuriyeti dünyada dahi kendine düşünmek ve gaye-i hayal yapmak bütün harekatını hatta uhrevi amellerini o makama yakıştırmak suretini verdiğinden hakikat-ı ihlası bozar.

Eğer öyle bir makam verilse de ihsan-ı İlahi olur. İnsanın kesb ve ameli ona vesile olamaz ve ekseriyetle bilinmez. Bilinmese daha iyidir.

Elbette bu zamanda siyasete her şeyi feda eden insanlar nazarına karşı Risale-i Nur mesleğindeki ihlas, böyle şeyleri aramaz. Yalnız bu kadar var ki: Şakirdleri tam itimad ve kat`i yakinlerini takviye için harikulade bir surette hem Risale-i Nur`un şahs-ı manevisini, hem bazı şakirdlerini, hatta tercümanını pek büyük makamlarda bulunduklarını itikad edebilirler.

Çünkü eskiden beri üstadlarına karşı ziyade hüsn-ü zan kabul edilmiş; hatta, Kur`an`dan ve hadisten sonra en mühim hüccet-i imaniye, Risale-i Nur`dur diyebilirler. Umum kardeşlerime birer birer selam ve dua, dualarını rica ediyoz. El-baki Hüvel-baki, kardeşiniz Said Nursi

** *

Demek ki neymiş:

Zaman şahıs zamanı değil, yani lider şahıs beklentisi olmayacak; Hz. Mehdi, bilfiil siyaset yapmayacak, devlet başkanı olmayacak; onun bu vazifesini Hz. İsa`ya bağlı `tam dindar İseviler`, tabiri diğerle `Müslüman İseviler` yapacak, vesaire…

03.06.2005 / Yeni Asya