Meçhûl mezar

Son seyahatini ağır hasta vaziyette Urfa`ya yapan Bediüzzaman Said Nursi, 23 Mart 1960`ta bu mübarek şehirde vefat etti.

Mezar yerine yapılan `yoğun ziyaret`ten rahatsız olan 27 Mayıs cuntası, bir gece yarısı (12 Temmuz) mezarı açtırarak Said Nursi`nin naaşını uçakla bir meçhule götürdü.

Tabutu taşıyacak olan askeri uçak—halen Bursa`da yaşayan pilotunun da ikrarıyla—Diyarbakır`dan getirtildi. Aynı uçağa, Bediüzzaman`ın kardeşi Abdülmecit Efendi de alındı.

Mezar açılırken de orada hazır bulunan Abdülmecit Nursi(Ünlükul), ikamet ettiği Konya`dan zorla getirtilmişti. Tıpkı, işi kitabına uydurmak için `mezar nakil dilekçesi`nin kendisine zorla imzalatılması gibi…

* * *

Kardeş Nursi`nin şimdiye kadar nakledilegelmiş bütün yazılı ve sözlü hatıratına göre, tabutu taşıyan uçak gece karanlığında Afyon askeri havaalanına indi. Yine kendisinin refakatinde uçaktan alınan tabut karayoluyla Isparta`ya getirildi. Üstad`ın naaşı, burada hazırlanmış olan bir mezara defnedildi ve henüz aydınlık sökmeden geri getirtilip Konya`daki evine bırakıldı.

Bu safhaya kadar bilinen gerçek budur. Abdülmecit Efendi gibi, oğlu Suat Bey de hayattayken aynı şeyleri anlattı.

Keza, Üstad Bediüzzaman`ın yakın talebelerinden Isparta`lı Tahiri Mutlu ile Bayram Yüksel`in anlattıkları da aynı istikamette.

Keza, halen hayatta olan muhterem Said Özdemir de, `Üstad`ın Isparta`daki mezar yerini biliyoruz; ancak, açıklamaya me`zun değiliz` diyor.

Bu arada, Üstad Bediüzzaman`ın has talebelerinden Tahiri Mutlu ile Bayram Yüksel, tesbit ettikleri mezar yerini `Üstadlarının vasiyetine binaen` değiştirdiklerini ve naaşını üç–beş kişi hariç herkesten (dolayısıyla, cuntacılardan da) meçhul olacak bir yere naklettiklerini hususi sohbetlerinde beyan ettiklerini de hatırlatmış olalım.

Kaderin cilvesine bakın ki, Said Nursi`nin vasiyetinde de bu yönde kuvvetli işaretler var. Üstad: `Kabrimi bildirmemeyi vasiyet ediyorum` diyor. (Bkz: Emirdağ Lahikası, 417, 421. YAN)

* * *

Hakikat–i hal bu merkezde iken, zaman zaman birtakım sansasyonel haberlerin yayıldığına şahit olmaktayız. Mesela, Urfa`dan alınan tabutun, havada iken Akdeniz`e atıldığı söylentisi gibi…

Nitekim, dünkü Hürriyet gazetesinin sürmanşetinde de aynı yönde bir haber vardı. Muhtevasından çok başlığı sansasyon kokan bu haber, araştırmacı yazar Soner Yalçın`ın piyasaya yeni sürülen `Efendi–2` isimli kitabına dayandırılıyordu.

Oysa, böyle bir vakıanın aslı astarı yok. Tamamen uydurma ve hayal mahsulü olan şeyler..

Gazete haberini görür görmez, aklımıza ilk gelen fikir şu oldu: `Meçhul mezar üzerinden, bal gibi satış–pazarlama denemesi yapılıyor.` Çünkü, adı geçen kitap, aynı grubun (Doğan Yayıncılık) yayınları arasında çıkıyor. O halde çok satması lazım. Bunun için de ses getirecek, aks–i sada verecek bomba gibi bir habere ihtiyaç vardı. Bu da yapıldı ve başarıldı zaten…

* * *

Burada şunu da ifade edelim ki, bazı konularda hayli birikimli olan araştırmacı yazar Soner Yalçın, Said Nursi hakkında bilgi yoksunudur. Üstelik sabıkalıdır da…

Nitekim, aynı cehalet örneğini Efendi serisinin birinci cildinde sergiledi. Orada, Said Nursi`yi baştan sona `sıkı bir İttihat–Terakki mensubu` şeklinde tanıttı.

Biz, o zaman da tenkidimizi yaparak hatasını düzeltmesi çağrısında bulunduk. Şimdi de aynı yöndeki çağrıyı tekrarlıyoruz.

Sayın Soner Yalçın! Said Nursi`nin naaşının Akdeniz`e atıldığı yönündeki iddianızın altı sadece boş değil, bomboştur.

Üstelik, bu iddia size mahsus olmadığı gibi yeni de değildir. Her türlü dayanaktan yoksun olan bu iddiayı ilk ortaya atan kişi, iflah olmaz bir `darbe manyağı` görülerek 5 Temmuz 1964`te idam edilen Albay Talat Aydemir`dir.

Yakın arkadaşlarını da kendisiyle birlikte felakete sürükleyen Aydemir, kendi karihasından uydurduğu bu absürd hikayeyi çevresindeki bazı kişilere anlatmış. Yayılma da bu şekilde olmuş.

Evet, Bediüzzaman Said Nursi hakkında Efendi`nin birinci cildinde büyük yanılgıya düşen Yalçın, maalesef kitabın ikinci cildinde de ikinci bir hataya düşmüş durumda.

Soner Yalçın, bakalım seri hatalarını ne zaman fark edip bunları düzeltmeye çalışacak… Meraklandırma ve satış–pazarlama hesaplarına bakılırsa, hatasını düzeltme gibi bir niyeti de görünmüyor.

Dileğimiz odur ki, hiç olmazsa bizi duyan, okuyan insanlar, yapılan bu tarz seri yanlışların etkisi altına girmesinler…