Maddî ve manevî virüsler

Virüs dünyayı dolaşıyor. İnşaallah korona virüsünün de çaresi bulunacak. Âlemlerin Rabbi her derdin, her hastalığın çaresini de halk etmiş! Ancak her musibetin de bir vazifesi ve bizden istedikleri var!
Bizlere düşen musibeti ciddiye alarak çare aramak, tedbirler almak diğer yandan da ders ve ibret çıkarmaktır. Bu kadar küçük bir virüsün kıtaları dolaşarak büyük bir hızla yaptığı binlerce vazifesi varsa biz insanların da elbette daha önemli vazifeleri var.

Cenab-ı Hak sadece güç ve kuvvetine güvenen eski kavimlere sinek ve karınca gibi onların görebildikleri en küçük askerlerini musallat etmiş. Şimdi ise görebildiğimiz en küçük canlılar çok daha farklı.

Malum, insanlık tarihi hastalıklar ve musibetlerle dolu. İmtihan meydanı olan dünyada musibetler zalim-mazlum, fakir-zengin, güçlü-zayıf dememiş. Ekseriyetin hatalarına göre muamele etmiş.

Hastalıklar bazen şehirleri bazen de kıtaları boydan boya kaplamış. Yüzbinler hatta milyonlar can vermiş. Eski çağların hastalıklarında da ekonomik ve siyasi adaletsizlikler, zulüm, istibdat ve nihayetinde gelen sefalet tesirli olmuş.

Her dönemde halka yapılan cüzzamlılar ve tecrid muamelesinin ardında tecrid ve izolede sınıf ve tabaka tanımayan gerçekten cüzzam ve benzeri hastalıklar ortaya çıkmış.

Bilindiği gibi Hz. İsa’nın (as) mühim mucizelerinden birisi de o zaman yaygın olan hastalıkların şifasına vesile olmasıdır. Halk tabakasının da bulaşıcı bir hastalık gibi görüldüğü bir toplumda maddi ve manevi hastalıklara çare olmuş.

Zaman gelmiş o zamanın mazlumlarından eski zalimleri aratmayacak zalimler çıkmış. Zira insanların fikirlerindeki mutasyon ve değişim virüslerinkinden daha büyük ve daha tehlikeli.

Bir asır önce yani Birinci Dünya Savaşının sonlarına doğru salgın hale gelen “İspanyol gribi” meşhurdur. Hastalık askerlerle bütün müttefiklere yayılmış ve özellikle 20-40 yaş arasını etkilemiştir. Kayıtlara göre bu salgında o büyük savaştan daha fazla insan ölmüş. Bir görüşe göre de savaşın bitmesine sebep olmuş. Galipler işgal ettikleri topraklardan çekilmek zorunda kalmışlar. Ancak giderken yerlerine “virüslü” fikir ve ideolojilerini bırakmışlar.

Risale-i Nur’da İslam dünyasında “Çeşit çeşit sâri hastalıklar gibi intişar eden istibdad” şeklinde ifadeyle istibdatın da bulaşıcı bir hastalık olduğuna dikkat çekilir.

Yine Risale-i Nur’da “İspanyol hastalığı”ndan bahsedilir. Maddi zararından ziyade benzer siyasetin salgın hale gelen manevi zarar ve tahribatından bahsedilir. Hastalık yüksek ateşin tesiriyle midir bilemiyoruz zihni etkiliyor ve hezeyanlara sebep oluyordu. Hasta halüsinasyonlar görüyor, muhakemesiz tabiri caizse saçma sapan sözler söylüyordu. Bediüzzaman Said Nursî İstanbul siyasetini de “İspanyol hastalığı”na benzetir.

O hastalık bitti ancak tarafgirlik, inad, muhakemesizlik, hayali kahramanlar, tarafına göre şeytan ve meleği dost ve düşman görme ve bulaşıcılık gibi hususlarıyla içte ve dışta hastalıklı siyaset ve hizipleşmeler devam ediyor.

İnsanoğlu, tabiatcılar ve evrimciler gibi teorisyenlerin iddialarının aksine aciz ve zayıf bir varlık. Hayvanlar hastalıklara karşı bizden daha mukavim ve daha dirençli, ağır hayat şartlarına daha uyumlu. Ayrıca sevk-i ilahi gibi pek çok hususiyetlere sahipler. Bizim üstün tarafımız maddi değil manevi yani ilim, fen, dua ve ibadet gibi insanı insan yapan değerler.

Virüsün dünyada ciddi bir tahribata ve değişime sebep olacağı kesin. En az zararla atlatacak olanlar ise ilim, teknoloji, şeffafiyet ve dayanışma değerleri uygulayan yönetimler olacaktır. İlmi tedbirlerden ve şeffaflık gibi hususlardan uzak içi boş bir psikolojik mücadele yürüttüğünü düşünenler ise kaybedecek.

Başta Çin olmak üzere muhalifleri özellikle Müslümanları virüslü gibi baskınlarla evlerinden toplayanlar gerçek virüslüleri toplamakta ve tedavide aynı mahareti gösterebilecekler mi, bilemiyoruz.

Toplum olarak çok şeyi ciddiye almakta geciktiğimiz kesin! Ancak en az maddi hastalıklar kadar bulaşıcı olan ve mutasyon ile farklı görünümlerdeki manevi hastalıklarda da aynı hassasiyeti göstermemiz gerekiyor. Zira kader her ikisini birbirine yakın hatta iç içe kılmış.

Hasan GÜNEŞ