Kaderin her şeyi hayırdır

Kader Risalesi’nde “Kaderin her şeyi güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de hayırdır, çirkinlik de güzeldir. Halbuki şu dâr-ı dünyadaki musîbetler, beliyyeler, o hükmü cerh ediyor.” hakikati beyan edilmektedir.1

Ve yine Şuâlar Risalesi’nde “her şeyde bir güzellik ciheti var ve rahmetin bir cilvesi var ve kader, adâlet ve hikmetle iş görür” ifadesi yer almaktadır.2 Risale-i Nur’un müteaddid kısımlarında geçen bu hakikati nasıl anlamalıyız bunu biraz mütalâa edelim.

Cenâb-ı Hak esma-i hüsnasının nakışlarını göstermek için mevcudatı çok hallere, vaziyetlere çevirmekte ve değiştirmektedir. Binaenaleyh Rabbimiz bazı esmasının hükümlerini göstermek için elemler ve musîbetler nevinden keyfiyat içinde de rahmetinin lâtif güzelliklerini göstermektedir.3 Meselâ “Bahar mevsiminde fırtınalı yağmur, çamurlu toprak perdesi altında, nihayetsiz güzel çiçek ve muntazam nebâtâtın tebessümleri saklanmış”tır.4

Nitekim Secde Sûresi’nin 7. âyetinde “O her şeyi en güzel şekilde yarattı” buyrulmaktadır. Bu âyet-i kerime ile en çirkin görünen şeylerde dahi hakikî bir güzellik bulunduğunu Rabbimiz bize izhar etmektedir. “Evet, kâinattaki her şey, her hâdise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hâdiseler var ki, zâhiri çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var.” 5

Esasen her şeyde olduğu gibi bizce çirkin görünen o hadiselerin altında da pek çok güzel cihetler ve hikmetler saklıdır. Bediüzzaman Hazretleri, bu hadiselerin “pek muntazam bir kitâbet-i kudsiye” olduğunu ifade etmişlerdir. Ve Üstadımız 27. Sözde “her kimin güzelce bir istidadı bulunsa, onun kalbi ve fıtratı, şuursuz olarak her şeyden bir ders-i marifet alır.” buyurarak en güzel marifet derslerini kendi yaşayışıyla bizlere sunar.6 Meselâ Mektubat’ta olayların arkasındaki kaderin hikmetlerini okuyarak en güzel bir marifet derslerini bizlere şöyle beyan ederler:

“Cenâb-ı Erhamürrâhimîn’e yüz bin şükür ediyorum ki; ehl-i dünyanın bana ettiği enva’-ı zulmü, enva’-ı rahmete çevirdi. Şöyle ki: Siyaseti terk ve dünyadan tecerrüd ederek bir dağın mağarasında âhireti düşünmekte iken, ehl-i dünya zulmen beni oradan çıkarıp nefyettiler. Hâlık-ı Rahîm ve Hakîm o nefyi bana bir rahmete çevirdi. Emniyetsiz ve ihlâsı bozacak esbaba maruz o dağdaki inzivayı; emniyetli, ihlâslı Barla Dağlarındaki halvete çevirdi… Erhamürrâhimîn bana Barla’yı o mağara yaptı, mağara faidesini verdi. Fakat sıkıntılı mağara zahmetini, zaîf vücuduma yüklemedi… Hem Rabb-ı Rahîmim, beni Kur’ân’ın hizmetinde ziyade istihdam etmek ve Sözler namıyla envâr-ı Kur’âniyeyi bana fazla yazdırmak için, dağdağasız bir surette beni şu gurbette bırakıp, bir büyük merhamete çevirdi.”7

Şeyma TÜRKAN

Dipnotlar:
1- Sözler, s. 435.
2- Şuâlar, s. 286.
3- Sözler, s. 435.
4- Sözler, s. 210.
5- Sözler, s. 210.
6- Sözler, s. 443.
7- Mektubat, s. 50.