İstibdat ve hürriyet

darbe_1Son zamanlarda dilimize pelesenk olan istibdat ve bunun karşısında alternatifi olan hürriyetten bahsetmek istiyorum.
Konun anlaşılması için önce istibdat kelimesinin günlük anlamını vermekte fayda vardır.

İstibdat; despotluk, hiçbir özgürlük tanımama, kanuna ve nizâma tâbî olmayan, keyfî, baskıcı yönetim; zulüm ve tahakküm manalarında kullanılmıştır.

İstibdat, tarihin hiçbir döneminde tasvip görmemiş ve daima insanlar tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Bu konuda Bediüzzaman da Divan-ı Harbi Örfi adlı eserinde şöyle ifade eder: “İstibdat ne şekilde olursa olsun, meşrutiyet libasını giyse ve ismin taksın; rastgelsem sille vuracağım.”1

Bediüzzaman, Münazarat adlı eserinde de istibdat hakkında şunu der: “İstibdat tahhakkümdür, muamele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vahidir. Suistimalata gayet müsait bir zemindir. Zulmün temelidir, insaniyetin mâhisidir yani mahvedicisidir.”2

Bediüzzaman, istibdadın karşında tarihî gelişim sürecinde insanları daha mutlu edecek olan yönetim şekli olarak fikir ve vicdan hürriyetini savunmuş bunun için gerekli mücadelesini vermiştir. O, Emirdağ Lahikasında, “Hürriyet-i fikir ve vicdan düsturunun en geniş mânâsıyla tatbik eden cumhuriyet idaresinin demokrasi kanunlarının”3 icra edilmesini hep savunagelmiştir.

Bediüzzaman; meşrutiyetten yalın olarak bahsetmemektedir. Kastettiği ve izah ettiği “meşrutiyet-i meşrua”dır. Sorulan bir soruyu şöyle izah etmektedir:

“Meşrûtiyeti tefsir etmeyeceğim. Belki hükümetin hedef-i maksadı olan meşrûtiyet-i meşrûâyı beyân edeceğim. İşte, meşrûtiyet: “Ve işlerde onlarla istişare et.”4 ve “Onların aralarındaki işleri istişare iledir.”5 âyet-i kerîmeleri ve “Semadan muavinlerim Cebrail ve Mikail’dir. Yeryüzünde benim iki muavinim, Ebu Bekir ve Ömer’dir.”6 Hadis-i şerifleri bu konunun tecellîsidir ve meşveret-i şer’iyedir. O vücud-u nûrânînin kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi mârifettir, lisânı muhabbettir, aklı kânundur, şahıs değildir. Evet, meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir.7

Meşrutiyet, hâkimiyet-i millettir. Hükümet hizmetkârdır. Meşrutiyet doğru olursa, kaymakam ve vâli, reis değiller, belki ücretli hizmetkârdırlar.8

“Meşrutiyet ve kanun-u esasî işittiğiniz mesele ise, hakikî adalet ve meşveret-i şer’iyeden ibarettir; hüsn-ü telâkki ediniz. Muhafazasına çalışınız. Zira dünyevî saadetimiz Meşrutiyettedir. Ve istibdattan herkesten ziyade biz zarardideyiz.”9

Meşrutiyeti herkesten ziyade şeriat nâmına alkışladım. Lâkin yine korktum ki, başka bir istibdat tekrar o zannı tasdik eder, diye ne kadar kuvvetim varsa Ayasofya Camiinde meb’usana hitaben feryat ettim. Ve söyledim ki: Meşrûtiyeti, meşrûtiyet ünvanı ile telâkki ve telkin ediniz.10

Hakaik-ı meşrutiyetin sarahaten ve zımnen ve iznen dört mezhepten istihracı mümkün olduğunu dava ettim.11

Hem de mânâ-yı meşrutiyete iptilâ ve muhabbetimin sebebi şudur ki: Asya’nın ve âlem-i İslâm’ın istikbalde terakkisinin birinci kapısı meşrutiyet-i meşrua ve şeriat dairesindeki hürriyettir. Ve talih ve taht ve baht-ı İslâm’ın anahtarı da meşrutiyetteki şûrâdır. 12

Dipnotlar:
1.Nursi, Said; Divan-ı Harbi Örfi, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s.33.
2.Nursi, Said; Münazarat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s.22.
3.Nursi, Said; Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s.365.
4.Âl-i İmran Suresi, 3/159.
5.Şura Suresi, 42/38
6.Hakim, 3046; Tirmizi, 3613.
7. Nursi; a.g.e., s.23.
8.Nursi; a.g.e., s.50.
9.Nursi, Said; Divan-ı Harb-i Örfi, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1995, s.21.
10.Nursi; a.g.e., s.24.
11.Nursi; a.g.e., s.25.
12.Nursi; a.g.e., s.55.

Halil ELİTOK