Corona virüsten sonraki müjdeler ve güzel günler

Bu günlerde Corona virüsle yatıp Corona virüsle kalkıyoruz. Hayatımızın her anını işgal ediyor adeta. Musibet büyük ve dehşetli. Ancak yapacak da bir şey yok. Ne yaparsanız yapın elinizden bir şey gelmiyor. Dünyanın en büyük tıp otoriteleri bile aciz kalmışken, tedbir ve tevekkülden başka bir çözüm gözükmüyor. Öyleyse bırakalım Corona yapacağını yapsın ve vazifesini yerine getirsin. Allah’ın bu görünmez ordusu vazifesi bittiği zaman kışlasına çekilecektir elbet. Bize düşen ise tedbirimiz alıp asli vazifemize dönmek. Asli vazifemiz ise Nurlardaki iman hakikatlerini okumak, okutmak ve anlamaya çalışmaktır. Sonra da anladığımız bazı hakikatleri kardeşlerle paylaşmaktır.

Bu nedenle bu noktada Corona sonrası olabilecek bazı güzel olaylardan ve müjdeli günlerden bahsederek, artık asli konularımıza dönmek niyet ve düşüncesindeyiz. Bu müjdeli haberleri ise Risale-i Nurlardaki bazı tabirleri nazarlara sunarak izah etmek istiyoruz.

Öyleyse başlayalım:

Corona musibetinden sonra İslam’ın hakimiyeti açıkça görülecek

“BİRİNCİ KELİME: “El-emel.” Yani, rahmet-i İlâhiyeye kuvvetli ümit beslemek.

“İstikbal, yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak. Ve hâkim, hakaik-i Kur’âniye ve imaniye olacak. Öyleyse, şimdiki kader-i İlâhî ve kısmetimize razı olmalıyız ki, bize parlak bir istikbal, ecnebîlere müşevveş bir mâzi düşmüş. (Hutbe-i Şamiye)”

Bir ümit kahramanı olan Üstad Bediüzzaman daha ta asrın başında bu müjdeyi veriyor. İşte o günlerden bu güne kadar büyük aşamalar kaydedildi. Bu gün İslamiyet Batı aleminde hızla yayılıyor. Bazı menfi propagandalara rağmen Avrupa’daki Müslüman sayısı da hızla artıyor. Beklentimiz bu artış hızının Corona sonrası daha da artmasıdır. Çünkü insanlar bu dünyanın fani olduğunu çok net anladılar. Zaten şimdiden çok ciddi gelişmeler yaşanıyor. Medyada bu konuda bir çok haber çıkmaya başladı. İnşallah Corona sonrasında büyük bir değişimle Avrupa’nın İslam’a teslim olacağını ümit edebiliriz.

Fecr-i Sadık, yani islam güneşi 1441 sonrası açıkça görülecek

“Hem de İslâmiyet güneşinin tutulmasına, inkişafına ve beşeri tenvir etmesine mümanaat eden perdeler açılmaya başlamışlar. O mümanaat edenler çekilmeye başlıyorlar. Kırk beş sene evvel o fecrin emâreleri göründü. Yetmiş birde fecr-i sâdıkı başladı veya başlayacak. Eğer bu fecr-i kâzip de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sâdık çıkacak. (Hutbe-i Şamiye)”

Üstadımız burada güzel günler ile ilgili bazı tarihler veriyor. 1371 yılında fecrin ortaya çıktığına işaret ediyor. 30 yıl sonra yani, 1401 yılında veya 40 yıl sonra 1411 yılı sonrasında ise nurlu aydınlık günlerin geleceğini söylüyor. Bu tarihler beraber alındığında ise, yani 70 yıl sonrası 1441 tarihinde, Fecr-i Sadıkın her kes tarafından görülebileceği anlaşılıyor. İnşallah bu yıllardan sonra dünya güzel günlere doğru gidecek. Zaten tarihe baktığınız zaman büyük musibet ve felaketler sonrası dünya toptan büyük bir değişim geçirmiş. Bir benzerini de bu yıllar sonrası yaşayabiliriz.

1441, 1451, 1461 yıllarındaki büyük inkişaflar

“Andolsun, Mûsâ’yı da, “Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah’ın (geçmiş milletleri cezalandırdığı) günlerini hatırlat” diye âyetlerimizle gönderdik. Şüphesiz bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır” cümlesinde makam-ı cifrîsi, şeddeliler birer sayılmak cihetinde bin üç yüz elli bir (1351) ederek Risale-i Nur’un şimdilik beyanına iznim olmayan ehemmiyetli vazifesinin ve bu evamir-i Kur’aniyeyi imtisalinin tarihine tam tamına tevafuk-u cifrî ve muvafakat-ı maneviye karinesiyle ve kıssadan hisse almak münasebat-ı mefhumiye remzi ile Risale-i Nur’a îmaen bakar.” (Birinci Şua)

Bu ifadede ise Risale-i Nurun iman hakikatleri neşrindeki seyrine ebced ve cifir ilmi doğrultusunda tarihler ile işaret edilmiş. ifadeye göre, 1351 yılında hizmete başlayan Nurlar gittikçe kuvvetlenecek ve neşir hizmeti büyük bir alana yayılacaktır. Ayette geçen kelimeleri hesapladığımızda 1351 sonrasında, 1371 yılına, 1441, 1451 ve 1461 yıllarına kadar devam eden bir süreçten bahsedilir. Zaten yakın geçmiş tarihlerde bu hakikat tam olarak ortaya çıkmıştır. Milyonların imanı Risale-i Nur ile takviye edilmiş ve İslam aleminde bir nokta-i istinat olmuştur. İnşallah bu salgın ve taun felaketinden sonra çok daha büyük inkişaflar olabilir. Ümidimiz ve beklentimiz bu yönde. Bu konuyu “Fecri sadık tarihi yaklaştı” makalemizde incelemiştik, bakılabilir.

Corona virüs manevi bir yağmur gibidir, sonrasında çok çiçek açacak

“Fırtına, zelzele, veba gibi hadiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok mânevî çiçeklerin inkişafı vardır. Tohumlar gibi neşvünemasız kalan birçok istidat çekirdekleri, zahiri çirkin görünen hadiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir. Güya umum inkılâplar ve küllî tahavvüller birer mânevî yağmurdur.(18. Söz 2. Nükte)”

Bu ifade de çok ilginçtir. Büyük musibetler adeta kışın soğuk ve kar ve yağmuruna benzetilmiş. Nasıl ki, o kış mevsimi sonrası baharda güzel çiçekler açar. Aynen öyle de Corona da manevi bir soğuk, kış ve yağmur hükmünde. İnşallah sonrasındaki güzel günlere ve çiçeklere şimdiden nazar edebilirsiniz.

Büyük mutluluklar büyük felaketlerin ardından gelir

“…en büyük saadetler büyük ve acı felâketlerin neticesidir. Meselâ, Hazret-i Yusuf, Mısır azizliği gibi bir saadete, ancak kardeşleri tarafından atıldığı kuyu ve Zeliha’nın iftirası üzerine konulduğu hapis yoluyla nâil olmuştur. Ve kezâ, rahm-ı mâderden dünyaya gelen çocuk, mâhut tünelde çektiği sıkıcı, ezici zahmet neticesinde dünya saadetine nâil oluyor.(29. Lema, İkinci Bab)”

Sıkıntıya girmiş, ümitsizliğe düşme noktasına gelmiş, evlerin dar odalarında bunalan gönüllere ne kadar da güzel bir şevk ve ümit veriyor bu ifadeler. Yeter ki, bizler de Hazret-i Yusuf gibi adeta hapishaneye çevrilmiş evlerimizde sabredelim. nefsimizi maddi ve manevi kirlerden temizleyelim. Ve inşallah geleceği vaat edilen o büyük saadet devrine nazar edelim. Çünkü bu gün için gerçekten büyük bir musibet yaşıyor tüm dünya. Böyle bir müjdeye çok ihtiyaç var.

İnsanlığın son asrında hayır ve güzellik hakim olacak

“İşte, kâinatta hakikî maksat ve netice-i hilkat, istikra-i tâmme ile ispat ediyor ki, hayır ve hüsün ve tekemmül esastır ve hakikî maksut onlardır. Elbette beşer, bu kadar zulmî küfriyatlarıyla zemin yüzünü mülevves ve perişan ettikleri halde, cezasını görmeden ve kâinattaki maksud-u hakikîye mazhar olmadan dünyayı bırakıp ademe kaçamayacak, belki Cehennem hapsine girecek.

Bu hakikat için, elbette bu yarım burhanımız netice veriyor ki, âhirette cennet ve cehennemin zarurî vücutları gibi hayır ve hak din istikbalde mutlak galebe edecektir.Ta ki, nev-i beşerde dahi sair nevi’ler gibi hayır ve fazilet galib-i mutlak olacak. Ta beşer de sair kâinattaki kardeşlerine müsâvi olabilsin ve sırr-ı hikmet-i ezeliye nev-i beşerde dahi “takarrur etti” denilebilsin. (Hutbe-i Şamiye)

Bu ifade de çok ibretlidir. Yaratılış hikmetini izah eder. Ve insanlığın son asırda çok yüksek bir hayır ve hüsün devri yaşayacağını söyler. İnşallah bu musibet biraz uzun sürüp belki bir çok şeyi yıksa da, yakın bir gelecekte hayır ve hak din mutlak galip olacak. Tüm insanlığı nuru ile aydınlatacak. “Allah nurunu tamamlayacaktır” vaad-i İlahisi vuku bulup gören gözlere görünecek.(Bu müjdenin geniş izahı burada)

Hz. İsa’nın deccali öldürmesi sonrası güzel bir devir yaşanacak

“İşte, İsevîliğin din-i hakikîsi zuhur ile ve İslâmiyete inkılâp etmesiyle, çendan âlemde ekseriyet-i mutlakaya nurunu neşreder.(Mektubat)”

Bu ifadede de Hz. İsa Aleyhisselamın nüzulü sonrasında tüm dünyanın barış ve huzur içinde yaşayacağına dair işaretler vardır. Bu konuda sahih kaynaklarda bir çok hadis rivayet edilmektedir. Kıyamet alametleri ile ilgili bölümlerde bulunabilir bu hadisler. İşaretlere bakılırsa işte bu müjdeli zaman ve  devirlerin içinde yaşamaktayız günümüzde. Risale-i Nurdan aldığımız dersler bize bu hakikati ihtar etmekte.

1441 ile 1506 yılı arsındaki güzel günler

“Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır.”

“Hak üzerinde galip olacaktır” şedde sayılır—fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1506 edip, bu tarihe kadar zahir ve âşikârâne, belki galibane, sonra tâ ‘kırk iki (42)’ye kadar gizli ve mağlûbiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın ima eder.” (Kastamonu Lahikası, s.47)

İşte bu ifade de gönlümüzün daraldığı bu günlerde büyük bir müjde ve büyük ferah veriyor. Bu tarihlere göre ise Hicri 1506 yılına kadar mutlu, huzurlu, barış içinde umutlu bir devir olacak, dünyada bereketli bir dönem yaşanacak. Şu an için bize düşen ise tedbir ile hareket etmek ve tam bir teslimiyet ve tevekkülle Allah’a teslim olmaktır.

Mülkün sahibine teslim olmak lazım

“Hem der ki: Mânen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîmin mülküdür. Mülkü sahibine teslim et. Ona bırak; cefâsını değil, safâsını çek. O hem Hakîmdir, hem Rahîmdir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi “Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler” de, pencerelerden seyret, içlerine girme.”

Ey Mülkün Sahibi Olan Allah’ım!..

Ey istediği her şey olan, istemediği hiç bir şey olamayan; hiç bir şeyin kendisine zarar veremediği, hiç bir şeyin de fayda veremeyeceği Aziz ve Cebbar olan Allah’ım!..

Bizi her türlü bela, musibet ve taun afatından koru.

“Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Âmin”